Antalya’ya yaz geldi. Her zaman olduğu gibi, bir günde kıştan yaza geçiverdik ve güneşi gördük. Bu yıl kışı kış gibi yaşadık, umarım yazı da çok yakıcı yaşamayız.
Üç cemre olduğu sanılır, ama dörttür aslında, ilk cemre kadınların yüreğine düşer. Bahar onun için gelir, çiçekler onun için açar, kuşlar o yüzden öter, bülbül o nedenle güle sevdalanır. Dünya bundan habersiz, kadını aşağılamayı sürdürür. O yüzden hiçbir işte doğru dürüst başarı sağlanamaz. Barış o nedenle hep kapıda bekler de zile basmaz. Bekler, bekler ki, kadının değeri biline. Çünkü dünyayı kadınlar döndürür.
Antalya’nın en güzel zamanı Haziran ayı. Güneş çok yakıcı değil, geceler oldukça ılık, deniz serin, ama üşütmez. Kısaca Antalya’nın tadı haziranda çıkarılır. Bahar yeşilliği henüz terk etmemiştir. Çiçeklerin en bol zamanıdır. Yani baharın sonunu yaşarız Antalya’da. Bunun farkında olanlar tatil için haziranı tercih ederler.
Başlığı görünce şaşırmış olmalısınız. Hafta sonu ben de sizin gibi şaşırdım. Kent dışında bir işim çıkmıştı. Antalya, Fethiye Yolunda ilginç bir kazaya tanık olduk. Dirmil Makası denen kavşakta bir kamyon, otomobile çarptı. Otomobilin motoru sürücünün kucağına gelecek denli içeri girince, sürücü ve karısı arabaya sıkıştı. Arkadaki bebek sağlam kurtuldu, anne- baba sıkışmış durumda kurtarıcı bekliyor. Biz, hemen durduk ve ambulans çağırdık. Bu arada kazanın olduğu yere yakın bir yerleşke dikkatimizi çekiverdi. Bekçiler Köyü. Hemen oraya yollandık ki, ambulans çabuk gelsin diye. Aldığımız yanıt ilginçti. “Ambulans, Cumartesi, Pazar günleri çalışmaz.”
Bizim en doğru tarihimiz, türkülerimiz, ağıtlarımız, oyunlarımızdır. Toplumun bütün yaşamını ortaya seriverir. Örneğin kadın tarihi, çok fazla araştırmanıza gerek kalmaz, ağıtlara bakınca anlaşılır her yaşanılan. Türküleri anlayınca toplumun ne yaşadığını da anlarız. Oyunlar da öyle. Hem zamana tanıklık eder, hem de toplum sorunlarını ortaya döküverir.
Yoğun yorgunluk ve stresten sonra, beni dinlendirecek ve her şeyden uzaklaştıracak bir yer aradım. Komşum kendi köyünün uygun olduğunu söyleyince, hemen yola çıktık. Akseki’ye 12 kilometre uzaklıkta, bin metre yükseklikte, Alaçeşme Köyü, eski adıyla ‘Alakilise Köyü’ imiş.
Dün gece çok uzun bir düş gördüm. Düşten ayrılamadığımdan, sabah uyanamadım. Spor arkadaşlarım beni merak etmiştir. Düşümü sizlerle paylaşmak isterim doğrusu. Böylesi güzel bir düş yalnızca bende kalmamalı.
Geldi deniz zamanı. Ülkenin her yerinden herkes, hatta dünyanın her yerinden herkesin düşlediği “Şimdi Antalya zamanı” olmalı. Antalya dünyanın en güzel yeri bence. Deniz hala temiz, her yerinden yüzmek için atlayabilirsin. Bu oldukça büyük bir şans. Keşke ülkemin bütün insanları bu denizden yararlanabilse. Kaldı ki Antalyalı bile yeterince yararlanmaz. Denizin değeri yeterince bilinmez. Eh ne diyelim bilenler sağ olsun. Uzaktan bakan da öylece sevsin denizi. Çünkü seyri de güzel değil midir?
Almanya bu kışı çok sert geçiriyor. Yıllardır yağmayan kar, sanki bu yılı beklemiş gibi üst üste yığıyor. Hava raporunu izlerken insanın ta içi üşüyor. Öyle bir haber düştü ki ekrana, işte o zaman üşümek neymiş görüverdik. Bütün dünya iliklerine dek ürperdi. Yüreğimizin ortasına kocaman bir çığ düştü. Soğuk mu soğuk, acı mı acı. Hele benim yüreğim, olayın kentini, okulunu öğrenene, torunlarımdan haber alana dek ha durdu ha duracaktı. Haberi alınca sevindim mi? Tabiî ki hayır, hem yok yere giden gencecik fidanlara, hem de masum bir çocukken canavar yapılan Tim’e yandı yüreğim.
Baharda üç kadın, her işimizi bırakıp Dirmil’e gittik. İş bekler, ama bahar beklemezdi. Hani şu yüzlerce yıllık adını değiştirip ‘Altınyayla’ yaptıkları Dirmil’e. İyi ki de gitmişiz. Bu yıl yağmur bol yağınca, bütün gözeler açılmış. Her yerden kaynak suları fışkırmış. Otlar, çiçekler diz boyu yükselmiş.