Ev çok kalabalık mahalle arkadaşları gelmiş. Fuat Abi, Zeliha, Ercan, Dursune Abla. Trabzon’daki vericinin gücünden adamları ancak karıncaların arasında görebiliyoruz. Ama anten hafif bir rüzgârda döndüğün de antenin poposuyla Rus kanallarını o zamanın deyimiyle ‘aynasteri’ (ayna gibi) gibi seyrediyoruz. Ve evden gelen ilk tepki ĞUDUSURİ’den (babaannem) Rusi do cavurepe ğolo komoğtesi (Ruslar gâvurlar gene geldiler mi?).
Böyle bazen mizansen olarak baktığımız ama bazen de içimizden birileri olarak gördüğümüz Gürcistan Acaristan Özerk Bölgesi’nde ki komşu sınır şehri Batum’u ziyaret etme imkânı bulduk. Hava çok güzel şansımıza, arabanın son kontrolünü yaptıktan sonra yola koyulduk. Denizin mavisiyle yeşilin kesiştiği yerde sahil yolu yapma zihniyetine isyan eden viya duygusuyla arabayı kullanıyorum. Hopa Pançol Köyü’ne süzülen güneşle birlikte bakmanın hüznüyle yola devam ediyorum. Gümrük işlerindeki koşuşturmacadan sonra nihayet Sarpa Merhaba deyip Batum’a gidiyoruz.
İlk benim neyimi dikkat çekecek diye düşünürken olay patlak verdi. Arabayı kullanırken birden devirden düşürmek zorunda kaldım. Çünkü yolun ortasında sağında solunda bize merhaba diyen büyük kocaman inekler vardı. Hiç umursamadan yolun kenarında otları otlamaya devam ediyorlardı. Bizde onları hiç ürkütmeden yavaşça sürmeye özen gösterdik. Büyük bir zamanı orda kaybetmenin tatlı bir anısıyla trafikteki Türkiye karmaşalığını aratmayacak şekilde Batum’a vardık.
Gezimiz günü birlik olduğu için kısa zaman içerisinde görebileceğimiz yerleri kolay bir şekilde görmekti. Gürcü dostlarımızın bizi anlayacak kadar Türkçe bilmeleri zaman açısından bizim için çok güzeldi. Gerçi beni Türkçe anlamadıkları yerde Lazca ifade ettiğimde gülmeleri çok ilginçti. Burada da Lazların olduğunu ve onların Soğum Bölgesi’nde yaşadıklarını söylediler. Bir daha ki sefere onları ziyaret etme sözüyle onlardan ayrılıp arabayı bir yere park edip kendimizi sahile attık.
Açıkça ifade etmeliyim ki sahilin büyüsüne kapıldık. Karadeniz’de falezlerin oldukça yoğun olmasından dolayı denize ancak belli yerlerde girebilmek mümkündür. Sahil yolu olduktan sonra bu alanı da hiç bulamadığımızdan, Batum sahilini gördükten sonra yöre insanının ne kadar şanslı olduklarını düşündüm. Düşünün kilometrelerce uzunlukta ucu başı gözükmeyen şehir kalabalığından uzak arkasında parklarla donatılmış bakir bir sahil kenti Batum. Bunu nasıl başarmışlar bilmiyorum bilinçli ya da bilinçsiz sonuçta müthiş bir sahil. Sanırım Karadeniz’in en uzun kıyı şeridi. Belli aralıklarda sahilin dokusunu bozmadan kafeteryaların olması, insanların dinlenmesi açısından iyi düşünülmüş. Dikkatimi çeken ise farklı kültürleri içinde barındıran kafeteryaların olmasıydı. Yunan akropollerinden esinlenerek Dor ve İyon mimari tarzından esinlenerek sütunlarla kafeteryalarla farklı bir mimari katmışlar.
Günümüz çoğu sahilde geçti diyebilirim. Acıktık düştük gene yollara bir Türk restorandı bulmaya. Buldukta, yemeğimizi yedikten sonra kenti tanımaya koyulduk. Ama aracımızın yanında bir adam beklediğini fark ettim. Tam aracımızı çalıştırırken ufak eski bir kâğıtla gelip park cezası yaptığımızı söylüyordu. Ben hiç oralı olmadım çünkü düzgün yere park ettiğimden emindim. Adam ısrar edince ne kadar dedim. Eliyle 1 Lari dedi. Güldüm sonra ona 2 Lari verince oda güldü. Oranın ekonomisi açısından güzel bir örnekti aslında yaşadığımız. Ama Türkiye’ye göre her şey yarı yarıya ucuz diyebilirim.50 € bozdurdum. Gürcü parasıyla 120 Lari ediyor. Hem arabanın deposunu doldurdum. Hem de yedik içtik, hatta 5 Lari de kaldı. Onu da Sarp Sınır Kapısı’nda bekleyen dilencilere verdik. Yöreye ekonomi adına Sarp Sınır Kapısı’nın büyük bir katkısı olduğu kesin daha modernize edilirse ileride Batum çok farklı bir kent olacağını düşünüyorum.
Kendinize farklı bir tatil kültürü katmak istiyorsanız Batum’u rahatça önerebilirim. Hem çok ucuz olması hem de mutfak kültürünün çok geniş olması. Kesinlikle Batum bir şehir planlamacılığı açısından bir cazibesi yok, her şey karışık trafik çok kötü. Yeni büyüyen bir kent olarak bunu ne derecede önemserler bilemiyorum ama sahilde kendinizi farklı dünyalara yelken açabilirsiniz. Hatta çadırınızı kıyıya kurup günlerce kalabilirsiniz. Gerisi size kalmış.
Metin ve fotoğraflar: Ahmet Şahinbaş
09.12.2010