Gökova, Bozburun, Datça, Bodrum…
Gökova’dan başladık aşkım Ege’den kuzeye tırmanmaya. Birbirinden farklı iki Gökova vardı karşımda: Tiki (kıro) Gökova ve geleneksel mimarisi, bol gölgeli ağaçlarıyla uykulu bir Gökova, insanların sokakta sere serpe yayılmış dünya tatlısı sokak köpeklerini rahatsız etmemek için geri gidip başka sokaklardan geçtikleri Gökova.
Seviyorum bu Gökova’yı ama yollar çağırıyor ve GİTiyoruz belki milyonuncu kere, milyonuncu defa sanki ilk sefermiş gibi heyecanla…
Bozburun denizinde ağa takılmış bir yengeci özgürlüğüne kavuşturmamız şerefine kutlamalarımız iki gün iki gece sürüyor. Dostlar arasındayız yine, yengeç bahane…
Denizden saatlerce çıkmayınca buruşuyoruz. Buruşmak bahane…
Gençtur, TaTuTa ekolojik çiftlik ziyaretleri ağı aracılığıyla Datça’daki Knidias’da bize yer ayırıyor. Elektriği olmayan (çiftlikteki azıcık elektrik de güneş panelleri ve rüzgâr türbinleriyle elde ediliyor) ama buna inat her türlü güzelliği barındıran çiftlikte dalından kopardığımız domatesi, biberi, üzümü “üzerinde zehir var mı acep” endişesi duymadan iç rahatlığıyla mideye indiriyoruz. Taş baskıda zeytinyağı yapmayı öğreniyoruz, devasa sırt çantamızla Knidos antik şehrine ulaşırken pantolon paçalarımızın bir kısmını antik yolu kaplayan çalılara hediye ediyoruz.
Şimdi Bodrum’dayız, yarın ver elini Kuşadası Gürsel Tonbul organik çiftliği. 1 hafta gönüllüyüz, muhtemelen pestilim çıkacağından bir 10 gün bana eyvallah…
Tırhandilli selamlar,
Fotoğraf: İsmail Şahinbaş