Yeni bir yıl, yeni başlangıçlar demektir. Dünya üzerinde kullanılan herhangi bir takvime göre bir yılın bitimi ve yeni bir yılın başlangıcı özeldir. Bu özel anlar, her millet için farklı anlamlar içerir ve çok farklı kutlama biçimleri bulunur. Dünya üzerinde çeşitli takvimler kullanılsa da, genel ticari yaşam daha çok Gregoryen takvime göre işlemektedir. Ülkemiz 1926 yılından itibaren Miladi takvim olarak bilinen bu takvimi kullanmaktadır. Güneş yılını esas alan Miladi takvimin temeli Mısırlılara dayanmakta olup 1 Ocak günü başlamaktadır.
Ay takvimi olan Hicri takvim Muharrem ayının birinci günü başlayıp 354 gün süren bir takvimdir. İran ve bazı Orta Asya ülkelerinde yılın ilk günü Nevruz olarak anılır ve 21 Mart’ı yeni yılın başlangıcı olarak kabul eder. Bu da ilkbaharın başladığı bir zamandır.
Yeni bir yıla girmek birçok kültürde farklı anlamlar içerir. Ben kendi çocukluğumdan, yaşadığım coğrafyadan örnek vermek istiyorum. Elektriğin olmadığı, radyonun da kimi evlerde bulunduğu yıllarda yani 70’li yıllarda çocuktum. İşte bu zamanlarda yeni bir yılı karşılamak çok az eğlencelerimizden biri idi. ‘3anağani’nin ‘yeni yıl’ anlamına geldiğini yıllar sonra öğrendim. İçerisinde bulunduğum kültür coğrafyası içerisinde, o yıllarda çok sıradan gelen bir kültürel olay, şimdilerde yok olup giden gelenek olması ve bir daha erişilemeyecek çocukluk hatıralarım olması açısından çok önem taşıyor.
Anımsadıkların, duyduklarım ve okuduklarımdan derleyerek bu yazıyı hazırlamayı, Anadolu ve Kafkasya coğrafyasının soyut kültür mirasının yok olup gitmesine engel olacağı düşüncesindeyim.
Hasan Dayı’mın Kolcoloz’un ‘3ağani’de denize atlayacağı, büyük bir gürültü çıkaracağı, ardından kış mevsiminin gelip kar yağacağını görmek için beklediği ve her ‘3ağani’de uyuya kalıp göremediği ailem içerisinde hala anlatılan, gülünen bir olaydır. Ben sadece, ev ev gezip fındık, hurma ve şeker gibi yemişler topladığımı anımsıyorum. Birde bu gecelerde söylenen maniler hala hatırımda.
Yeni yıl geceleri hevadis hevadis
İşte geldim kapınıza
Selam verdim hepinize
Selamımı almazsanız
Daha gelmem kapınıza.
Torba attım içeriye
Boş çıkmasın dışarıya
Boş çıkarsa dışarıya
Daha gelmem kapınıza.
Eski cami direk ister
Söylemeye yürek ister
Benim karnım toktur ama
Arkadaşlar börek ister.
Bu manilerin, sıkıcı geçen kış aylarını geleneksel yöntemlerle şenlendirmenin, toplumsal dayanışmayı sağlayan değerlerin devam edebilmesi ne kadar olası bilemiyorum.
13 Ocak’ı 14 Ocak’a bağlayan gece (2013-2014) Trabzon’un Maçka İlçesi Livera Köyü’nde yüzyıllardan kutlanan Kalandar etkinliğini belgesel film olarak belgelediğimizde içimde çocukluğumun mutlu günleri uyandı (İztv Sırtçantam programı). Kara Koncoloz’u anımsadım birden. Koncoloz’un korkusundan tuvalete bile gece gidemezdim (O yıllarda evlerin içerisinde tuvalet yoktu). Güney Kafkasya halkları, 13 Ocak’ı 14 Ocak’a bağlayan ‘3nağani’ gecesi ya da Kalandar gecesi Koncoloz’un Karadeniz’e büyük bir gürültü çıkaracak şekilde atlaması ile yeni bir yıl ile kış mevsimi gelip kar yağacağını beklerler. Bu bekleyiş yüzyıllardır süre gelen bir geleneğin, deneyimlemenin bir ürünü olarak bugüne kadar gelmiş bulunuyor. Ve ben hala o geceyi, o gece Koncoloz’un geleceğini, kar yağacağını bekliyorum ve inanıyorum.
Güney Kafkasya halkları, dünyanın zamansal döngüsüne kültürel bir değer katmış ve bu kültürel değeri yüzyıllardır sosyal bir olgu olarak yaşamına keyif verecek şekilde geliştirmiş. Maniler uydurmuş, kutsamış, toplanmış, eğlenmiş ve sosyal yapıyı kendi öz değerleri ile korumuş.
‘3ağani’ ya da Kalandar geleneği, ben yaşadığım sürece yok olmayacak. Fotoğraf albümlerinde siyah-beyaz olarak belgeli kalan çocukluk günlerimin en renkli hatıralarını, en canlı bir şekilde sürdüreceğim. Kapılardan heybe atıp, içerisinin dolmasını beklediğim bolluk ve bereketli günleri gelecek kuşaklara aktaracağım. Bize dayatılan genel emperyal kültüre karşı Anadolu ve Kafkasya’nın kendi öz değerleri ile karşı duracağım. Gerçek karşı duruş budur.
İsmail Şahinbaş