TBMM tarafından 1 Haziran 1945 tarihinde kabul edilen 4753 sayılı ‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’, toprağı olmayan ya da yetmeyen çiftçilerin aileleriyle birlikte geçimlerini sağlayacak ve işgüçlerini değerlendirecek ölçüde toprak edinmeleri amacıyla çıkarılmıştır.
Kanun bazı önemli eksiklikler ve yöntem yanlışlıkları yüzünden istenen sonucu verememiştir. Bu süreçte daha sonradan Demokrat Parti’nin kurucularından başta Adnan Menderes, Cavit Oral, Emin Sazak, Halil Menteşe olmak üzere, büyük toprak sahibi bazı milletvekillerinin Kanun`a karşı duruşları etkili olmuştur. Bu milletvekilleri o dönemde tek parti olan Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılarak mecliste bir muhalefet grubu kurmuş ve Demokrat Parti’nin kuruluş sürecinin hızlanmasında etkili olmuşlardır. Türkiye’de Toprak Reformu’ndan istenen sonuçların alınmamasında başta bu milletvekilleri olmak üzere büyük arazi sahiplerinin etkisi büyük olmuştur.
TBMM, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu sonrasında kabul ettiği 4760 Sayılı Toprak Bayramı Kanunu ile ‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun kabul edildiği 11 Haziran tarihini takip eden Pazar gününü’, ‘Toprak Bayramı’ olarak ilan etmiştir.
Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun yürürlükten kalkması nedeniyle uzun yıllardır kutlanmayan Toprak Bayramı, son birkaç yıldır Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kutlanmaya başlanmıştır. Toprak Bayramı bugün çıkarılış amacından farklı olarak kutlanmakla birlikte; toprak konusunun gündeme getirilmesi, öneminin ortaya konması ve kamuoyunun bilgilendirilmesine katkı sağlaması nedeniyle ODA’mızca önemli görülmekte, bu kapsamdaki kutlamalara katkı sağlanmaktadır.
Ziraat Mühendisleri Odası büyüme ve kalkınma stratejilerinin oluşturulmasında ve uygulanmasında ‘ülkemizin toprak varlığının ve arazi kaynaklarının korunarak yönetilmesi’ ve ‘yaşamın sürdürülebilirliği’ ilkelerini vazgeçilmez koşul olarak görmektedir. Ne var ki; erozyon ve benzeri doğal yitim süreçlerinin yanında, her şeyi rant ve kolay kazanç sayan ve bu nedenle doğa ve çevre değerlerini hoyratça kullanarak bozan ve yok eden ‘sorumsuz siyaset anlayışları’ nedeniyle, toprak varlığı ve arazi kaynağımızın sorunları daha da ağırlaşmıştır. Toprak gelecekte de varlığını korumak adına adeta alarm vermektedir.
Tarım arazilerimiz bugün itibariyle potansiyel sınırına ulaşmış, bir ‘avuç’ yeni arazi olanağı neredeyse kalmamıştır. Alt yapının götürüldüğü her arazide, her türlü yatırımın gerçekleştirilmesi mümkün iken, ‘tarım dışı amaçla arazi talanı’ giderek hızlanmıştır. Uygulanan yanlış tarım politikalarının da etkisiyle, TÜİK verilerine göre 2002’de 26,5 milyon hektar olan toplam tarım arazimiz, 2012’de 2,8 milyon hektar azalarak 23,7 milyon hektara inmiş, yani son on yılda toplam tarım arazilerinin % 10’u üretim dışı kalmıştır.
Oysa bırakınız başka tarım ürünlerini, gelecek on, on beş yıl içinde yüz milyona yaklaşacak ülkemizin temel besin maddesi olan ekmek ihtiyacının karşılanması için, ilave altı milyon ton buğday üretimi yapılması gerekmektedir. Bu ise, toplam ekim alanlarının dörtte bir kadar artışını gerektirecektir.
Miktar bakımından bu ölçüde kısıtlı hale gelmiş arazi varlığımız ‘çölleşmeden, kirlenmeye, sanayileşmeden, kıyı yağmalamasına’ kadar üretim gücünün azalmasına yol açan bir dizi yeni sorunla da yüz yüzedir. Bütün bu olumsuz koşullara rağmen; toprak ve arazi varlığımız bakımından umutlu olmayı gerektirecek ‘önemli yeni bir gelişmenin’ altını çizmek de, sivil toplum sorumluluğu açısından gerekli görülmektedir. Uzun dönemlerden bu yana devam eden ve giderek ağırlaşan ‘tarım arazilerimizin parçalanması’ sorununun çözümüne, 30 Nisan 2014’de TBMM’de kabul edilen 6357 sayılı Kanun önemli bir katkı sağlayabilecektir.
Kanun’un uygulanmasıyla; arazinin ‘aile malları ortaklığı biçiminde kullanımı, aileden ehil birine devri, işletilmesi için limited şirketler kurulabilmesi, mirasçılara satışı, bunların yapılamaması halinde ise yargının belirleyeceği mirasçıya değeri üzerinden devri ya da satışı’ mümkün olabilecek ve sonuçta tarım arazilerinin parçalanma süreci durabilecektir.
Yerinde bir yaklaşımla yasalaşmış olan bu Kanun’un başarıya ulaşması için:
– Kanun uygulamasıyla açığa çıkacak işgücüne istihdam sağlayıcı kırsal ve kentsel ekonomik ve sosyal politikalar uygulanmalı,
– Kırsal toplumun gelişimi için, tarım politikaları dışındaki ekonomik ve toplumsal yaklaşımlar gündeme getirilmeli,
– Tarım arazilerinin daha fazla bölünmemesi amacı, ‘küçük üreticiliğin tümden tasfiye edilmesi’ sonuçlarına yol açmamalı,
– Ekonomik koşulları uygun olmayan, buna karşılık tarımsal üretime devam edecek üreticilere yönelik özel destekleme mekanizmaları oluşturmalı,
– Arazi parçalılığı ve dağınıklığı sorunu, ilkeli ve yeterli bir ‘arazi toplulaştırması politikası’ ile aşılmalı,
– Kanunun çözemeyeceği ve çözme iddiasında da olmadığı ‘küçük tarım işletmeciliği sorunu’ demokratik üretici örgütlenmesi temelinde giderilmelidir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası