Türkiye’nin pek çok yeri özellikle de İstanbul’da yağan şiddetli sağanak yağışlar, pek çok açıdan yerel yönetimler ve hükümetin bilinçsiz ve yanlış politikalarını bir kez daha gösterdi. Sağanak şeklinde yağan yağmur toprakla buluşamıyor ve yeraltı sularına karışamıyor, seller oluyor ancak barajlar dolmuyor.
Kuraklık nedeniyle İstanbul’u besleyen barajlarda ortalama su seviyesi yüzde yirminin altına indi. Peki, son yağışların barajlara ve su kaynaklarına etkisi ne? Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu “10 Mayıs ile 20 Temmuz arasındaki yağış miktarına baktığımızda uzun yıllar ortalamasının üzerinde bir yağış aldık. Bu yağışların da barajlarımıza dolayısıyla etkisi oldu” açıklamasını yaptı ancak rakamlar gösteriyor ki, geçtiğimiz hafta sellere sebep olan yağmurlar baraj seviyelerini sadece % 0.16 arttırdı. Bu da İstanbul’un günlük su tüketiminin yaklaşık yarısına denk geliyor.
Yanlış tarım ve su politikaları, ormansızlaşma, nüfus artışı, rantsal kaygılar, mega projeler ve betonlaşma nedeniyle yağan yağmur toprakla buluşamıyor ve yeraltı sularına karışamıyor. Bunun yanında da altyapı yetersizliği, ekolojik yıkımla gelen çarpık kentleşme nedeniyle ölümlere, hasarlara ve kentlerde yaşayanlar için çileye neden oluyor. Su sıkıntımız ise devam ediyor.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu geçtiğimiz günlerde yaptığı yeni bir açıklamayla, bundan 88 yıl önce çıkarılan Su Kanunu’nun yenileneceğini duyurdu. Hazırlanan yeni Su Kanunu ile bütün kaynakların devletin hüküm ve tasarrufu altına alınması, su tahsislerine en fazla 29 yıl üst sınırı getirilmesi ayrıca su yönetiminde yeni bir yapılanmaya gidilmesi hedefleniyor.
Küresel iklim değişikliği, hızlı nüfus artışı, şehirleşme, ormansızlaşma, yanlış tarım politikaları, ekonomik gelişme ve küreselleşme özellikle suyu az olan bölgelerde su kaynaklarını kurutuyor. Kuraklık gibi aşırı, düzensiz ve mevsimsiz yağışlar da, küresel iklim değişikliğinin yaşadığımız etkilerinden biri.
Su hakkı yaşam hakkıdır. Türkiye’de şebeke suyunun yüzde 43’ü musluklara ulaşmadan kaybolduğu gerçeğini düşündüğümüzde, suyun verimli kullanımı ve tasarrufunu merkeze alan yaklaşımlar ve düzenlemeler bir an önce yapılmazsa bizleri daha da korkutucu bir tablo bekliyor. Son olarak Ekonomi Gazetecileri Derneği, Küresel Isınma Kurultayı’nın sonuç bildirgesinde İstanbul’daki içme suyu havzalarındaki ortalama doluluk oranının son 10 yılın en düşük değerlerinde olduğunu belirterek, kaba bir hesapla İstanbul’un 55 günlük suyunun kaldığını duyurdu. Bildirgede ayrıca iklim değişikliğine bağlı olarak hidrometeorolojik afetlerin, fırtınaların, büyük kentlerde sellerin, kuraklığın, iklim değişikliğine bağlı göçlerin, orman yangınlarının artacağı, meteorolojik afetler nedeniyle tarımsal üretimde büyük hasarlar oluşacağına da işaret ediliyor.
Yağış toplamlarının uzun yıllar ortalamasına yakın olmasına rağmen, yağış sularının sağanak şeklinde düşmesi nedeniyle Türkiye’nin birçok yerinde göller, dereler kurudu ya da su seviyeleri oldukça azaldı. Bu kurumalarda tarım alanlarının sulanması için yoğun miktarda su kullanılması da etkili.
2013 yılında İstanbul’a verilen su miktarı 0,91 milyar metreküp. İstanbul’un nüfusunun 2013 yılında 14,2 milyon kişi olduğundan hareketle su kayıpları da dâhil, İstanbul’daki kişi başı su tüketimi 176 litre kadar. Ancak İstanbul’a verilen suyun yüzde 30 kadarı şebeke kaybı olarak toprağa akıyor. İstanbul’un Melen dâhil toplam kullanabileceği su miktarı kuraklık sorunu olmaması durumunda 1,7 milyar metreküp civarında.
Bu veriler de gösteriyor ki İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planının bir an önce eyleme dökülmesi gerekiyor.
Fotoğraf: Mehmet Kıran