Van Gölü, haritadan bakılınca Türkiye’nin en doğusunda stilize ördek formunda bir mavilik olarak anımsanabilir görmeyenler için… Ve hepimiz de biliriz ki Türkiye’nin en büyük gölüdür…
Yazı: Nalan Akgün, fotoğraflar: İsmail Şahinbaş
‘Bu gölün içinde feribotlar gider – gelir, balıkçı tekneleri balık avlarmış… Hele hele 4-5 adası varmış… Martılar da o bildik çığlıklarından atarak gökyüzünde dolaşır, adaları mesken tutar, balıkçıların peşini bırakmazmış’ gibi tümceler kimilerine fantezi gelebilir…
Ama hepsi birer gerçek.
Van’ın otlu peyniri ve kedileri pek meşhur… Balığı da inci kefali. O da tanınma yolunda… Peki ya Van Gölü balıkçıları? Yöredekilerin dışında, pek kimsenin dikkatini çekmezler. Bir sabah erkenden dergimizin genel yayın yönetmeni ve fotoğrafçısı İsmail Şahinbaş ile birlikte Gevaş’a gittik. Van Gölü’nün kıyısındaki bu şirin ilçede Gevaş Akdamar Adası Göl Taşıyıcıları Kooperatifi Başkanı Recep Avcı’yla buluşup balığa çıkmak için… Nasıl güzel bir güneş! Alüminyum folyodan kırıştırılıp fona yerleştirilmişi gibi bembeyaz dağlar; masmavi gökyüzü ile masmavi denizi birbirinden ayırmak için güzel bir kuşak olmuş (Meseleye balıkgözü mercekle bakmak gerek. O zaman canlandırabilirsiniz gökyüzünü denizden ayıran beyaz dağların kuşak olma halini).
Bir balıkçı teknesiyle açıldık… Vanlılar ve bu yöreyi bilenler göl demezler, deniz derler Van Gölü’ne… Deniz bereketli mi bereketli… Geceden salınan ağlar çekilirken, gümüş inci kefalleri güneş ışığında parıltılar saçıyor…
Bir yandan balık çekiliyor, öte yandan sohbet ediyoruz…
Recep Avcı 23 yıldır yapıyor balıkçılık işini… “Eskiden kışın 11. ayda başlardı avlanmamız mayıs sonuna dek sürdürürdük” diye başladı konuşmasına. Kendilerinin başvurusu, Su Ürünleri Genel Müdürlüğü ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Bölümü’nün çabaları ile bu süre 15 Nisan’da sonlandırılmış… Haziran sonuna dek balık avlamak yasak. Nedir ki, balıklar yumurtalarını nehir içlerine döksünler ve gelecek yıla deniz bereketli olsun. Bir tekne günde ortalama 120 – 130 kilo, ayda ise yaklaşık 4 ton balık avlayabiliyor. Avcı’nın verdiği bilgiye göre Gevaş’ta kooperatife bağlı 35 tekne var.
“Balık az olduğu halde kilosunu 1,5 TL’ye satıyoruz. Çünkü balığın en geç üç gün içinde tüketilmesi gerekiyor” diye ekliyor Recep Avcı…
Biz bu konuşmayı sürdürürken İsmail Şahinbaş ve teknedeki diğer konuklar ellerinde fotoğraf makineleriyle gönüllerindeki fotoğrafı yakalama uğraşı veriyorlar… Tekne avcılarla dolu… Kimi balık avlıyor, kimi balık avlayanları avlıyor…
Kooperatif başkanı, gölde teknelerle balık avcılığı olmadan önceki dönemlerde, nehir ağızlarından sadece balıkların yumurtlama mevsiminde ‘toplama ağlar’la günde 30 ton balık avlandığını ekliyor.
Bu güzel av gününü Recep Avcı ve Orhan Akman beylerin hazırladıkları ızgara balık ve yeşillik yiyerek noktalıyoruz. “Balık asıl kışın avlanır” diyorlar… Daha lezzetli çünkü. Siz bakmayın inci kefalinin iç su balığı olduğuna. Ben de önceleri “bu balığı asla yemem” diyenlerdenim… Ama çeşitli biçimlerde hazırlanan inci kefalini mutlaka tatmanızı tavsiye ediyorum şimdi…
Gezi burada bitti ama konu bitmedi tabii ki… Çünkü Van Denizi’ndeki balıkçılığın tarihini merak ettik. Bunun üzerine YYÜ Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Sarı’ya başvurduk… Bu yazılarda kullanılan bilimsel bilgilerin tümünü ondan ve yapıtlarından edinmiş bulunmaktayız. Dergimizin bu sayısında onun da yazısı, başbakana mektubu ve fotoğrafları yer alıyor zaten. Mustafa Sarı Van Gölü’nde 160 tekne bulunduğu, bunlardan 60 – 65 kadarının da Gevaş yöresine ait olduğu bilgisini verdi bize.
İnci kefalinin bilimsel adı Chalcalburnus tarichi. İlk taksonomik çalışmalar 1811’de Alman Sistematikçi Palas tarafından başlatılmış olsa da, 700 – 800’lü yıllarda buraların Arap coğrafyacılarca incelendiğine ilişkin duyumlar da var. 16. yüzyılda Van Gölü’nden ‘Van Deryası’ olarak söz eden en tanınmış gezginimiz Evliya Çelebi de Seyahatnamesi’nde bu gölde bir cins balık yaşadığını, bu balığın yılda bir kez bir ay süreyle Bendimahi Çayı’na sürü ile göç ettiğini, göç dönüşünde defterdar tarafından avlattırılarak tuzlandığını, İran, Nahcivan ve Azerbaycan taraflarına götürülerek satıldığını ve yılda 900 yük akçe gelir sağlandığını, bu gelirin de göl çevresindeki kale askerlerine dağıtıldığını bildiriyor…
Ben bu konulara çok dalmak istemiyorum. Çünkü daha ayrıntılı bilgi Sayın Mustafa Sarı’nın yazısında ve dip notta belirteceğim yapıtında bulunabilir…
Ancak bir şey var ki söz etmeden geçemeyeceğim… Bu balıkların göçünü mutlaka ama mutlaka bir fırsat yaratıp buralara gelip izleyin ne olur… Yaşamımda beni en çok etkileyen birkaç kareden biri ‘Van Denizi Balığı’nın nehirden yukarı doğru koşturup, deyim yerindeyse birbirlerini ezerek birbirlerinin üstlerinden uçarak, önlerindeki bendi aşmak için zıplayarak dehşetli bir macerayla yumurta bırakma savaşlarını izlemektir diyebilirim. Binlerce balık itişip kakışarak ters yol almaya çalışıyor. Bu arada havada uçuşan balık görüntüleri de cabası… Hele bir de iyi bir ışığa rastlarsanız, fotoğraf meraklıları için bulunmaz bir fırsat…
Sırtçantam 2. sayı Şubat 2005
Kaynak: Mustafa Sarı, Van Gölü İnci Kefali 2001
FOTOĞRAF ALBÜMÜ: