TUTKUMA YENİLDİM… VE KAPADOKYA…

Bir tutkudur gezmek. Bazen bir merak, bazen bir söz tetikler insanı ve gidersin… Bu sefer de öyle oldu. Kendimi yine yollarda buldum.

En son 4 yaşındayken gördüğüm Kapadokya’ya günübirlik de olsa gitme konusunda arkadaşlarımın ısrarıyla sabah uçağıyla Kayseri’ye gittim. Ürgüp’e doğru yola çıkmadan önce ufak bir Kayseri turu yaptık. Kayseri şehrinin bir özelliği de şehrin yapılanması sırasında yurtdışından mühendislerin getirilerek şehir planlamasının yaptırılmasıdır. Bu sebeple şehrin hem çok düzgün bir planı var hem de her yerden Erciyes Dağı’nı görebiliyorsunuz. Sonra Kayseri’yi tepeden görebileceğimiz Talas İlçesi’ne çıktık. Talas; Ermenilerin ve Rumların Kayseri’ye Türkler gelmeden önceki yerleşim yerleri. Oradaki evler günümüzün devamında bolca göreceğimiz taş binaların benzerleriydi. Şimdilerde ise Kayseri’de yaşayanlar yazlık olarak kullanıyor.

Sabahın erken saatleri olması nedeniyle ortam biraz sessizdi. Bu arada ilginç bir bilgi: Tarsus Amerikan Koleji’nin temellerinin Kayseri’de Talas Amerikan Koleji olarak atıldığını biliyor muydunuz? İlk olarak Kayseri’de kuruluyor, daha sonra Tarsus’a taşınarak ismi Tarsus Amerikan Koleji olarak değişiyor. Bina Talas ilçesinde halen dimdik ayakta. Şu an Spor Bakanlığı’na bağlı olarak kullanılıyor.

Kahvaltı için Ürgüp’e geldik. Ürgüp ufak bir meydanı olan şirin turistik bir ilçemiz. Şehrin ana caddesinin arkasında kaya blokları yükseliyor. Oradaki kayalar düştüğü için önce kaya bloklarının dibinde bulunan barlar kapatılmış ve tehlike nedeniyle de bir daha açılmayacak. Yan yana 5 – 6 tane pastane, cafe var. Su&Ne isimli salonda kahvaltımızı yapmaya karar verdik. Personel oldukça ilgili ve güler yüzlüydü. Çaylar biraz geç gelse de keyfimizi bozmadık. Kahvaltı salonunun tam karşısındaki Taskobirlik’ten meyve suyu alışverişini yaptıktan sonra Göreme’ye doğru yola koyulduk. Giderken Karakuş Entertainment Center’a uğradık. Karakuş Entertainment Center doğal kayaların içine oyularak yapılmış gerçekten çok otantik bir mekân. Mekânda biri 750 kişilik, diğeri 70 kişilik olmak üzere iki restoran var. Özellikle 750 kişilik restoran yükselen sahnesi ve ışık oyunlarıyla horon gösterisinden sema gösterisine kadar geniş bir yelpaze içinde Türk Folklor gösterilerinin yapıldığı bir restoran. Yaz aylarında açık hava restoranı da hizmet veriyor. Ziyaretçi defterinden çeşitli kesimlerden birçok ünlü kişinin buraya geldiğini öğreniyoruz.

Oradan eski adı Sinasos olan Mustafakemalpaşa köyüne geçtik. Burada meşhur Asmalı Konak dizisinin ilk konağı olup şimdi ‘Old Greek House’ adıyla hizmet veren konağı ve Kapadokya Meslek Yüksekokulu’nu gördük. Kapadokya Meslek Yüksekokulu yöreye katkı sağlamak isteyen kişilerin katkısıyla kurulmuş. Okulda yöre ekonomisine katkıda bulunacak sivil havacılık, turizm, atçılık, aşçılık, el sanatları, şarapçılık, organik tarım, restorasyon gibi bölümler bulunuyor. Üniversite binaları ise görülmeye değerdi. Burada öğrenciler restore edilmiş tarihi binalarda eğitim görüyorlar. Yöreye özel taş binaları ve taş oymacılığının çok güzel örneklerini görme fırsatımız oldu. Burada eğitim almak muhteşem bir duygu olmalı. Kapadokya bölgesinde özellikle dikkatimi çeken bir konu da yeni yapılan binaların da eski yapılara uygun bir şekilde yapılması ve yörede yapısal bir yeknesaklık bulunmasıydı.

Yolda bir kiliseye girdik. Kilisenin duvarlarında ve tavanında bulunan mozaiklerin renkleri neredeyse bozulmamıştı. Yolda giderken Asmalı Konak dizisinin çekimlerinin tamamlandığı konağın önünden geçtik. Tatil günü olduğundan çok kalabalıktı, devam ettik. Turasan Şarapları’nın satış yerine uğradık. Burada şarap tadımı ve satışı yapılıyor. Daha sonra Göreme’de manzara izlemek üzere manzara tepesine gittik. Manzara tepesinden baktığımızda göz alabildiğine peri bacası görünüyordu.

Sonra Çavuşin Köyü’ne bağlı Kızılçukur (Red Valley) denen vadiye doğru yolumuza devam ettik. Vadideki yürüyüş parkurlarının birinden yürüyerek peri bacalarının kenarında yapılmış içinde de bir şapel olan Üzümlü Church Cafe Restaurant’ta Türk kahvelerimizi içtik. İsmine bakıp da sosyetik bir mekân hayal etmemekte fayda var. Mütevazı, tahta alçak uzun masalar ve taburelerin olduğu vadinin ortasında peri bacaları manzaralı oldukça keyifli bir çay bahçesi! Daha n’olsun! Rüya gibiydiJ Çay bahçesi sahiplerinin yaptığı örgü toplar da enteresandı. Bu toplar plastik topların olmadığı dönemde kadınlar tarafından çocuklar oynasın diye yapılan el yapımı, yünden toplar. Desenleri öyle güzeldi ki seçmekte zorlandık…

Oradan Göreme Açık Hava Müzesi’ne doğru hareket ettik. Ağırlıkla yerli olmak üzere çok sayıda turist vardı. Göreme Açık Hava Müzesi bir kaya yerleşim yeri olup 13.yüzyıla kadar manastır hayatının yaşandığı; hatta manastır hayatının başladığı yer olarak kabul ediliyor. Kaya bloklarının içerisinde kiliseler, şapeller, oturma yerleri bulunuyor. Buradaki kiliselerde İncil’in ve Hz. İsa’nın yaşamını anlatan birçok fresk bulunuyor.

Avanos çömlek yapımıyla ünlü minik bir Anadolu kasabası. Çömleklerin yapıldığı atölyeler de yine kaya bloklarının içine oyularak yapılmış. Bir mağara-atölyeye girdik. Elma çayları eşliğinde çömlek yapımını izleyip hikâyesini dinledikten sonra bizi 8 odadan oluşan atölyede gezdirerek ürünlerin tanıtımını ve satışını yaptılar. Buradan Chez Galip isimli atölye-mağazanın içindeki Saçlı Mağara’yı görmeye girdik. Mağazanın bir parçası olan mağarayı son dönemde paralı yapmışlar. Giriş 1 TL. Bizimle ilgilenen genç çocukla tam bunu konuşurken “valla siz bilirsiniz, ister gezin ister gezmeyin” demesiyle mağarayı gezmekten vazgeçtik. Bu haliyle bile bir turizm cenneti olan ülkemde bir de iyi hizmet olsa acaba neler olacak? Kapısından da göründüğü üzere Saçlı Mağara oraya gezmeye gelen kişilerin hatıra olarak saçlarından bir parça bıraktıkları bir mağara. Mağaranın içinde 50 bin tutam saç bulunduğu söyleniyor. Tüm duvarlar bir parça kâğıdın üstüne yapıştırılmış saçlarla kaplıydı. Gerçekten enteresan bir mağaraydı.

Mağazadan çıkıp Kayseri’ye doğru yola koyulduk. Dönüş yolunda bir gün içerisinde yapılabilecek en güzel geziyi yaptığımı düşündüm. İstanbul’daki sağanak yağmur, Kapadokya’daki 30 derece sıcaklığı bırakmamam gerektiğini söylüyordu. Ama artık gelmiştim.

Kapadokya; ilginç kaya oluşumları, bu kayaların içine oyularak yapılmış kiliseleri, yapıların yüzyıllar öncesinden günümüze kadar neredeyse sapasağlam bir şekilde gelmesi ve Hıristiyanlığın merkezlerinden olması nedeniyle gerçekten görülmesi gereken bir yer. Tarihi dokusu, mistik ve huzur dolu bir havası var. En kısa sürede tekrar gidiyoruz…

Gezin sağlıcakla…

Metin ve fotoğraflar: Burcu Oylan

18.06.2011