Emisyon artış hızında dünya rekortmeni olan Türkiye, bugün Ulusal İklim Değişikliği ‘Stratejisi’ni kamuoyuyla paylaştı. İklim değişikliğiyle mücadele konusunda herhangi bir taahhüt vermeyen, uluslararası anlaşmadan beklentilerini ve yükümlülüklerini ortaya koymayan strateji dokümanında, kömür kaynaklarından en üst düzeyde yararlanmak gibi olumsuz açıklamalar da yer alıyor. Stratejide, yenilenebilir enerjinin payının artırılmasında baraj yapımına vurgulanıyor. WWF-Türkiye, Türkiye’nin güneş, rüzgar, jeotermal gibi yenilenebilir potansiyellerinin eşzamanlı uygulamaya konması gerektiğini belirtiyor. Stratejide, nükleer enerji bir çözüm olarak ele alınıyor. Ancak WWF-Türkiye; nükleer enerjinin güvenlik sorunu, nükleer çoğalma ve sosyal kabul edilebilirliğe ilişkin endişeler nedeniyle bir seçenek olarak değerlendirilmemesini öneriyor. Stratejide enerji yoğunluğunun ne kadar azaltılacağı, enerji verimliliği uygulamalarının nasıl gerçekleşeceği, ulusal düşük karbon eylem planı, ulusal uyum eylem planı, temiz kalkınma mekanizmalarından nasıl yararlanabileceği konuları belirsiz.
Küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutmak için gelişmiş ülkeler üzerlerine düşen görevi sayısallaştırılan emisyon azaltım hedeflerine imza atarak yerine getirmelidir. Gelişmekte olan ülkeler 2020 yılında yapacakları azaltım miktarlarını müzakere etmeye başlamış durumdadır. Türkiye Ek-B ülkeleri arasında bulunmadığı için sayısal emisyon azaltım hedefi verme durumunda değildir. Ancak, konumunu belirleyerek küresel sözleşmede taahhütte bulunmalıdır. Sessiz kalmak küresel sıcaklığı 2 derecenin altına indirmek için bir çözüm değildir. WWF-Türkiye, Kopenhag Sözleşmesi’ni küresel hedeflerin gelişmiş ülkeler için somut azaltım hedefi, uzun vadeli planlama, finansal kaynak, teknoloji desteği, uyum ile hava ve deniz taşımacılığı için çerçeve oluşturulmasını beklemektedir.
WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak konu ile ilgili yaptığı açıklamada “2020 yılına kadar Türkiye’nin hiçbir değişiklik yapılmadığı takdirde tahmin edilen emisyon seviyesinin %30 düşürülmesi taahhüt edilmelidir. Enerji sektöründeki artıştan azaltılacağı belirtilen %7 iklim değişikliğiyle mücadele için, emisyon artış hızımız göz önünde bulundurulduğunda yeterli bir taahhüt değildir. Türkiye düşük karbon ekonomisine geçiş için fon ve teknoloji transferinden yararlanarak küresel anlaşmaya anlamlı katkı sağlamalı ve küresel ısınmanın esas sorumlusu olan gelişmiş ülkelerden 2020 yılında %40 azaltım talep etmesi gerekmektedir.” dedi.
WWF-Türkiye’nin Kopenhag Anlaşması’nı başarılı olarak nitelendireceği 10 temel prensip aşağıdaki gibidir:
1. Kopenhag’da hükümetlerin yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşmaya taraf olarak ülkelerin, kültürlerin ve ekosistemlerin varlığını garanti altına alan ve düşük karbon ekonomisine giden yolu belirleyen adımları atması gerekmektedir.
2. Küresel emisyonların 2017 yılına kadar artması ancak kritik 2°C seviyesinin üzerine çıkmaması sağlanmalıdır.
3. Gelişmiş ülkelerin 2020 yılında 1990 seviyesinden %40 azaltılmasını taahhüt etmesi gerekmektedir.
4. Gelişmekte olan ülkelerin 2020 yılında işlerin aynı şekilde sürdürülmesi durumunda en az %30 azaltması için faaliyete geçmesi gerekmektedir.
5. Orman tahribatının 2020 yılında %75 azaltılması gerekmektedir.
6. Acilen uyum eylem çerçevelerinin oluşturulması, tehdit altındaki ülkeler ve ekosistemler için sigorta sistemlerinin oluşturulması gerekmektedir.
7. Gelişmiş ülkelerin kamusal finansmanının, yıllık 160 milyar dolarlık bölümünü gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine uyum ve mücadelesi ayırması gerekmektedir.
8. Düşük karbonlu ve iklime dost teknolojilerin geliştirilmesi için araştırma ve teknoloji geliştirme mekanizmaların oluşturulması gerekmektedir.
9. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) bünyesinde yeni bir kurumsal altyapı oluşturularak koordinasyon, uygulama, teşvik ve fon dağıtımının şeffaf ve demokratik bir şekilde gerçekleşmesinin sağlanması gerekmektedir.
10. Sözleşmeye taraf olan devletlerin şeffaf ve karşılaştırılabilir standartlarla karbon piyasası, orman ve tarım alanı, mücadele ve stoklamada uluslararası uçuş ve gemicilik emisyonlarının kontrol altına alınması gerekmektedir.