Geçtiğimiz hafta Almanya’nın Hamburg şehrinde gerçekleştirilen G20 Zirvesi’nin ana gündemlerinden biri de Paris Anlaşması oldu.
Paris Anlaşması’ndan geri çekileceğini açıklayan ABD, Zirve’de kararından dönmeyeceğini yineledi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Fransa eski cumhurbaşkanı François Hollande’ın, Türkiye’nin gelişen ülkeler sınıfında değerlendirilerek, anlaşma kapsamında İklim fonlarından maddi destek verileceği yönündeki sözü tutulmadıkça anlaşmanın Türkiye’de parlamentodan geçmeyeceğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirve sonundaki basın toplantısında yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Özellikle müzakerelerin yapıldığı dönemde imzayı attık, fakat dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Hollande’ın bize vermiş olduğu bir söz vardı. Bu söz, bizi gelişmiş ülkeler sınıfında değil, gelişmekte olan ülkeler sınıfında olduğumuz için oradaki mali yaptırımların karşılanacağı taahhüdünde bulundular. Bizler de dedik ki ‘Eğer bu gerçekleştirilirse parlamentodan geçer, aksi takdirde bu, parlamentodan geçmez.’ Nitekim şu anda henüz parlamentodan geçmemiştir, dolayısıyla Amerika’nın attığı bu adımdan sonra bizim de durduğumuz konum şu anda parlamentodan geçmemesi istikametindedir.”
Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile Almanya Başbakanı Merkel’e de “Bize verilen söz yerine gelmedikçe sürece biz parlamentomuzdan bunu geçirmeyiz” dediğini dile getirdi.
ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekilme kararının ardından Erdoğan’ın söz konusu açıklamaları Paris Anlaşması’nda gözleri Türkiye’ye çevirdi. Ne var ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın G20 zirvesinde yaptığı, Paris Anlaşması’nda Türkiye’nin tutumuna yönelik dikkat çeken bu açıklaması yeni değil. Türkiye Paris İklim Anlaşması’nın imzalandığı ilk günden beri, anlaşmayı onaylamak için iklim fonlarından pay alma şartını koşup, anlaşmayı onaylamayarak taraf olma yükümlülüklerini üstlenmedi.
Oysaki dünyanın önündeki en önemli ve acil tehdit iklim değişikliğine karşı mücadele konusunda üstlendiği hayati önemle Paris Anlaşması, politik tartışmaların üzerinde bir konu.
Türkiye’nin küresel iklim değişikliğinden en çok zarar görecek ülkelerden biri, artan sıcaklıklar gelecekte ülkemize kuraklık, düzensiz yağışlar, orman yangınları ve topraklarımızın verimini kaybetmesi olarak dönecek. İklim Ağı Türkiye ve CAN Europe tarafından geçtiğimiz yıl yayınlanan rapora göre 2050 yılına kadar yüzde yüz yenilenebilir enerjiye geçiş planı Türkiye’nin fosil yakıtlara bağlı enerji ithalatından 23 milyar dolar tasarruf edebileceğini, 2030 yılına kadar hava kirliliğine bağlı toplam 35 bin ölümü engelleyebileceğini ve enerji sektöründe 64 bin yeni iş imkânı yaratabileceğini gösteriyor.
G20 ülkelerinden biri olarak Türkiye, anlaşmayı onaylayarak, iklim taahhüdünü de daha güçlü bir şekilde yenilemeli. Türkiye, ABD’nin yaptığı hatayı tekrarlamamalı. Türkiye’nin sahip olduğu yenilenebilir enerji potansiyeli onu bu alanda dünya liderleri arasına sokabilecek güçte. Türkiye bu rolü üstlenerek emisyon miktarını düşürüp vatandaşlarını iklim değişikliği tehdidine karşı koruma konusunda üstüne düşeni yapmalı.