Raporda; Karapınar’a yapılacak olası bir termik santral inşası sırasında çıkarılacak kömürün yeraltı su seviyesinin altında olduğu belirtildi. Bu durum; işletmenin hayata geçmesi halinde Karaman-Ereğli-Karapınar Bölgesi’ne ait tüm yeraltı suyunun çekilmesi ve bölgede tarımda istihdam edilen 60 bin kişinin tarımsal ve içme suyu ihtiyacının risk altına girmesi demek!
Eğer proje hayata geçerse, 30 yılsonunda termik santralden çıkan küller 10 metre yükseklikte yığılsa bile 5.220 futbol sahası kadar yer kaplayacak.
Türkiye’nin Afşin Elbistan’dan sonraki en büyük linyit kömürü sahası olarak ifade edilen Konya’nın Karapınar ilçesindeki linyit rezervinin çıkarılması ve termik santral yapılması halinde meydana gelebilecek etkiler TEMA Vakfı önderliğinde bilimsel bir raporda bir araya getirildi.
Konya Karapınar Havzası Termik Santral Etkileri Uzman Raporu’nun sonuçları, TEMA Vakfı tarafından 4 Aralık Çarşamba günü düzenlenen yuvarlak masa toplantısı ile paylaşıldı. Dokuz bilim insanının katkısıyla altı aylık bir çalışma sonucunda hazırlanan raporun çıktılarının aktarıldığı toplantıda, bölgeye inşa edilecek termik santralin; tarım arazileri, yeraltı suları, ekosistem, insan sağlığı ve bölge ekonomisi üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler açıklandı.
Toplantı İTÜ Kimya Metalürji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Duman, Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Osman Karababa, Adıyaman Üniversitesi Ziraat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve CROP-MAL Proje Uzmanı Doç. Dr. Erhan Akça’nın yanı sıra TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç’ın katılımıyla gerçekleşti.
TEMA Vakfı’nın liderliğinde Bilim Kurulu üyelerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin artan enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılması planlanan Karapınar linyit madeni ve linyit yakıtlı termik santrali projeleri, bölgenin kırılgan ekosistemi değerlendirilerek incelendi. Bölgenin mevcut tarımsal üretim, hayvancılık, flora fauna, su varlığı, sağlık istatistikleri, klimatoloji özellikleri derlendi. Olası bir linyit kömürü madeni ve linyit yakıtlı termik santral inşası sonucunda bölgenin nasıl değişeceğine dair öngörüler paylaşıldı.
Raporda öne çıkan veriler şu şekilde sıralanıyor:
– Bölgede, 1.832.000.000 tonluk toplam linyit rezervi MTA tarafından tespit edilmiştir.
– EÜAŞ, 1,832 milyar ton linyit rezervinden, kurulacak termik santraller vasıtasıyla, 30 yıl boyunca 5.870 MW’lık elektrik enerjisi üretilmesini öngörmektedir.
– Bölgede 1 m3 kömür çıkartmak için, yaklaşık olarak 9,4 m3‘lük bir kazı yapılması, kömür çıktıktan sonra kalan 8,4 m3‘lük toprağın ise başka bir yere nakledilmesi gerekmektedir.
– Havzada tespit edilen 1,832 milyar tonluk linyit rezervinin tamamının çıkartılması için gerekli toprak kazısı ve hafriyat miktarı yaklaşık 11,5 milyar m3 gibi bir hacme ve 22 milyar ton gibi bir ağırlığa denk gelecektir.
– İşletmenin yapılacağı yörede tarıma elverişli araziler kazılıp kömürlü, kükürtlü, asidik, ağır metalli bir halde kazı alanlarına ve dekapaj yığma sahalarına yeniden doldurulduğunda, rüzgârlar ile diğer verimli tarım alanlarına doğru dağıldığında; bölgenin tarım arazileri büyük zarar görecektir.
– Kazılan, ocaktan çıkarılan, depolanan ve büyük bölümü yeniden ocak çukuruna doldurulacak olan hafriyatın binde birinin bile tozlaşarak havaya kalkması, 30 yılda 22 milyon ton, yılda 700 bin ton tozun uçması anlamına gelecektir.
– Bölgede çıkarılacak kömür ortalama 138 metre derinlikte bulunmaktadır. Kömürlü sahanın verimli olduğu bölgede ise yeraltı su düzeyi en çok 20 metre derindedir. Bu demek oluyor ki, kömürün verimli bir şekilde çıkartılması için 300 metreyi aşan derinliklere erişecek kazı yapılması durumunda, kazının bütününe yakını yeraltı suyu düzeyinin altında sürdürülmek zorundadır. Bunun engellenmesi için de yeraltı suyunun pompalarla boşaltılması gerekmektedir. Böyle bir uygulama yapılması durumunda hâlihazırda yaşanan yeraltı suyundaki düşüş hızlanacak, bölgedeki obrukların sayı ve büyüklüğü artabilecektir.
– Kömürün çıkartılması esnasında çıkan hafriyatın verimli tarım alanlarına yığılması, kül uçması sonucu verimin düşüşü ve madenin yer altı suları üzerinde yaratacağı baskı yüzünden tarımda istihdam edilen 60 bin kişinin tarımsal geliri risk altına girecek; su varlığı hızla azalan bu bölge önemli ölçüde göç vererek, sosyoekonomik yeni sorunlara yol açacaktır.
– EÜAŞ’ın beyan ettiği gibi, 5.870 MW termik kapasiteyi 30 yıl destekleyebilecek bir santral için bu bölgede, 10 adet 600 MW’lık termik santral birimleri kurulmalıdır. Benzer termik santrallerin su kullanım verilerine göre hesaplandığında, bu termik santralin soğutma suyu ihtiyacı için, en az 88 m3 / sn; yani, 88.000 lt / sn su kullanılması gerekmektedir.
– Bu durum ise, yer altı suyunu kullanarak soğutma sağlamak için 10 lt / sn su verebilecek 8.800 adet yer altı suyu kuyusunun sürekli çalışması anlamına gelmektedir.
– Alansal olarak bakılırsa; bu kuyular 200’er metre ara ile yerleştirildiğinde km2‘ye ancak 25 kuyu sığmakta ve yaklaşık 350 km2’lik bir alandan 30 yıl boyunca sürekli yer altı suyu çekilmesi gerekmektedir. Bu da Karaman – Ereğli – Karapınar arasının bütün yeraltı suyunun çekilmesi anlamına gelecektir.
– Karapınar sahasında raporlarda öngörülen bütün kömürün 30 yıl boyunca yakılacağı 5.870 MW kurulu gücü olan bir santral kurulması durumunda, santralde yanan kömürden çıkan yıllık 13,5 milyon ton külün saklanması ve depolanması gerekecektir.
– 30 yıl boyunca sürecek faaliyetin sonunda 5.220 futbol sahasını 10 metre yükseklikte dolduracak kadar kül çıkacaktır.
– Ayrıca, rüzgârlarla büyük alana yayılacak uçucu küller, tarım veya yaşam alanının küllerden doğrudan etkilenmesine sebep olacaktır. Dolayısıyla Karapınar’a yapılacak termik santral, Türkiye’nin buğday ambarını yakmak anlamına gelecektir.
– İklim değişikliği konusunda yayınlanan tüm raporlar, fosil yakıtlara olan bağımlılıktan vazgeçilmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Ancak, Karapınar kömür rezervinin çıkartılıp, termik santralde yakılması durumunda, Türkiye 2010 yılında saldığı toplam sera gazı salımlarının 4,4 katına denk gelen, 1,85 milyar ton karbondioksit eşdeğerini atmosfere salacaktır.
– MTA’nın kömür verilerine göre hesaplandığında, 1.832.000.000 ton kömürü yaktığımız zaman, 30 yılda toplam 50.040.000 ton kükürt ortaya çıkacaktır. Bu kükürtün kireç taşı ile söndürülmediği durumda, her yıl yaklaşık 5 milyon ton/yıl sülfürik asidin havaya verilmesi gerekecektir. Ekosisteme ve insan sağlığına geri dönülemez zararlar verecek sülfürik asit salımını önlemek için 30 yılda toplam 156.250.000 ton kireç taşı kullanılması gerekecektir. Kömürün çıkartılıp, işlenmesinden gelecek olan sera gazı miktarına ek olarak sadece kireçtaşı parçalanmasından 30 yıl için 68.750.000 ton CO2 atmosfere salınacaktır.
– İklim değişikliğinin maliyeti, ne yazık ki ne Karapınar özeli ile sınırlıdır, ne de küresel sonuçlardan bağımsızdır. Karapınar’ın ‘kazanacağı’ bir kömür santrali, ‘küresel bir kayıp’ olarak karşımıza geri dönüşü olmayan sonuçlar çıkaracaktır.
– Kömür yakıtlı termik santrallerin doğaya verdikleri zararın yanı sıra, bölgede yaşayan insan sağlığı için de ciddi tehlikeler yarattığı bilinmektedir. Kömür yakıtlı termik santrallerden çıkan ve uçucu küller ile birlikte toprağa, suya ve sonuçta insan metabolizmasına karışan parçacıkların; doğaya verdikleri zarar kadar insan metabolizması üzerinde de olumsuz etkileri olduğu yapılan uluslararası çalışmalarla ispatlanmıştı.
– Avrupa Birliği’nde bir sivil toplum kuruluşu olan HEAL tarafından yapılan araştırmada, kömürün insan sağlığı üzerinde yarattığı etkiler şu şekilde özetlenmiştir: ‘Kömür kullanımının Avrupa’ya maliyeti 18.200’den fazla erken doğuma bağlı ölüm, 8.500 civarında kronik bronşit vakası ve her yıl 4 milyonun üzerinde kayıp iş günü olarak öne çıkıyor. Kömürün sağlık üzerindeki etkilerinin ekonomik maliyetinin yıllık 42,8 milyar avroya yaklaştığı tahmin ediliyor.’
– Karapınar özelinde çıkartılacak ve termik santralde yakılacak kömürün cıva, arsenik ve diğer ağır metal oranları açıklanmamıştır. Bu veriler bilinmeden çalışmaya başlayan bir termik santralin bölgede yaşayanlarda ciddi halk sağlığı sorunlarına sebep olacağı tahmin edilmektedir.
TEMA Vakfı olarak ne öneriyoruz?
– Karapınar bölgesindeki ekosistemin kırılganlığı sebebiyle bu bölgeye yapılacak kömür madeni ve termik santral projesinden vazgeçilmelidir.
– Bölgenin kalkınması için termik santral yerine, bölgedeki tarım uygulamalarının sürdürülebilirliği konusunda projeler ve yatırım planları geliştirilmelidir. Bu çerçevede sulu tarım teşvikleri gözden geçirilmeli; bölgenin ekosistemi ile uyumlu tarım uygulamaları için çiftçiler teşvik edilmelidir.
– Bölgedeki mera bitkileri kuraklığa dayanıklı türlerdir ve gelecekte iklim değişikliği sonrasında oluşabilecek kuraklıkta hayvan besiciliği için genetik kaynak olarak kullanılabilecek özellikler taşımaktadırlar. Kuraklığa dayanıklı bitkilerin gen havuzu olan bu bölge geliştirilmeli ve korunmalıdır. İklim değişikliği ve küresel ısınma ile beraber kuraklaşmanın artacağı ve sulu tarım alanlarının da risk altına gireceği bilim insanları tarafından öngörülmektedir. Bu durumda, tarımın ve hayvancılığın devamlılığı ile gıda güvenliğini sağlayacak tek şey, kuraklığa dayanıklı bu bitkilerin oluşturduğu gen havuzunun korunmasıdır.
– Kömürün dışsal maliyetleri hesaplanmalı ve bu dışsal maliyetler, yatırımcıya yansıtılmalıdır.
– Fosil yakıtların iklim değişikliğinin en önemli sebebi olduğu bilim insanları tarafından kanıtlanmışken ve Türkiye iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgelerden birisiyken; Türkiye, iklim değişikliğini hızlandıran enerji yatırımlarından vazgeçmeli ve sürdürülebilir, temiz ve yenilenebilir enerji yatırımlarına doğru yönelmelidir.