2 Şubat ‘Dünya Sulakalanlar Günü’nde Türkiye’nin sulak alanları üzerindeki tehdit ve baskılar, kutlamanın yerini endişenin almasına neden oluyor.
‘Sulakalanların Korunmasına Yönelik Uluslararası Ramsar Sözleşmesi’nin ilk olarak 1971 yılında imzaya açılmasının ardından geçen 40 yıl içinde Türkiye; kurutma, doldurma ve su sistemlerine müdahaleler nedeniyle sulak alanlarının yarısını kaybetmiş durumda. Yaklaşık 20 yıllık bir gecikmeyle 1994 yılında Ramsar Sözleşmesi’ni imzalayan Türkiye, aradan geçen süre içerisinde 13 sulakalanını Ramsar alanı ilan etmiş olsa da, bunları korumaya yönelik uluslararası taahhütlerini yerine getiremedi. Özellikle 2010 yılında ülkenin en doğusundan en batısına kadar hızla yayılan HES furyası ve sulakalanları etkileyecek yasal düzenlemeler, Türkiye’nin geriye kalan sulak alanlarını da tehdit ediyor.
Enerji ihtiyacının karşılanmasında sürdürülebilir olmayan yolları seçen Türkiye, sulak alanlar başta olmak üzere bütün doğal kaynaklarını çevresel ve sosyal boyutu yeterince dikkate almadan yönetmekte ve geri dönüşü olmayan biçimde tüketmektedir.
2010 yılının Ağustos ayında Sulakalanların Korunması Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik, sulakalanların ana arterleri olan akarsuları koruma dışında bırakmaktadır. 25 Ekim 2010 tarihinde TBMM gündemine alınan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı, ‘Doğal Sit’ statüsünü ortadan kaldırarak ülkemizdeki 1261 Doğal Sit Alanı’nda tahribatın önünü açmaktadır. Son olarak 29 Aralık 2010’da Meclis’te kabul edilen ‘Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun 5. maddesinde yapılan düzenleme, yenilenebilir enerjiyi teşvik etmek adına milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları, muhafaza ormanları, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, özel çevre koruma bölgeleri, doğal sit alanları gibi özel hukuksal düzenlemeler ve uluslararası sözleşmelerle korunması taahhüt edilmiş alanlarda da yenilenebilir enerji yatırımlarına izin vermektedir.
WWF – Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, “Sürdürülebilir kalkınma bugünün gereksinimlerinin geleceğin gereksinimlerini tehlikeye atmaması anlamına gelir. Tüm dünyada Ramsar Sözleşmesi’nin 40. yılının kutlandığı ‘2 Şubat Dünya Sulakalanlar Günü’nde, HES yatırımlarının çığ gibi büyüdüğünü ve yeni yasal düzenlemelerin sulak alanlarımızı savunmasız bıraktığını görüyor, ülkemizin izlediği kalkınma yolunun sürdürülebilir olmaktan uzak olduğuna tanık oluyoruz” dedi.
Tolga Baştak ayrıca, “Sulak alanların korunması ve etkin su yönetimine yönelik dünyaca kabul edilmiş, pek çok gelişmiş ülkede uygulanan çözümlerin Türkiye’de de devreye sokulması, gelecek nesillerden öte, bugün, yaşamın devamı için aciliyet kazanmış durumdadır” dedi.
Fotoğraf: İsmail Şahinbaş