Bildiğiniz bütün şarkıları unutun. Çünkü Munzur’a gidiyoruz. Göz alabildiğine su. Öğrendiğin ilk harf suyla ilgili. Bebekler bile öyle ağlıyor Munzur’da. Çığlıklar, gülüşler ve halay su gibi. Beşiğini sallarken ters lâlelerin eteğinde buluveriyorsun adını. Ama Nehir ama Berfin… Asmen… Çoğunlukla çocukların koşuşturması taşların arasında.
Buralarda saklambaç yok. Eğer gezecekseniz toprağın dilinden kayanın izinden geçmelisiniz. Yanınızda mutlaka bir fotoğraf makinesi olmalı. İnsanların yüzleri olduğu kadar gözlerindeki özlem yakalayıp saracak sizi. Öğrenme isteği sayısız köprünün hatırını sormanız için bir başka neden aslında. Siz siz olun mutlaka ‘Hanım Köprü’yü görün. Öyküsünü okuyun. Sabırla taşların dizilişini seyredin. Tek tek okşayın arasındaki boşlukları. Nasıl bir sızıya sahip olduğunu anlayın birbirini sevmenin.
Köprülerin gerçekte karşıdan karşıya geçmeyle ilgisi yok yeryüzünde. Öylesi sanayileşmiş toplumların harcıyla işleniyor. Dini imanı paraya yaslanınca da değişmesi önem kazanıyor. Hep en hızlı olmak onun görevi. Dikkatinizi çekti mi hiç? Çoğunun içinden çiçekler meydan okur. Yeşil fışkırır. Otlar biter. Kurumak sonra yeniden maviyle buluşmak üzere. Hiç unutmazlar açmayı rahat bırakırsanız.
Eskinin anlatması; Munzur’un orkideleri, kardelenleriyle soğuk kış günlerine denk düşer bilesiniz. Diplerinde yorgunluğunuza şaşırırsınız. Munzur hırçın akar. Durduğunu sanan yanılır. Balıklar bile aralarında söylenirlermiş. Bilenler öyle anlatıyor. Pullarını dağıtırmış Munzur çocuk. O kadar hırçın akmış ki bir yüzyıl gökteki yıldızlar kaçışmış. Hayal her şey. Muzipçe bir gülüş işte.
Birbirinden güç buluyor insanlar. İsimlerini, geçmişlerini öğrenerek yakalıyorlar nefesi. Zaman çabuk akıp gidiyor. Öyleyse durmanın değil düşünmenin ve üretmenin okunuşu olmalı atılan her adım. Böyle kazanılır gelecek. Bilim yuvasını böylelikle kaybetmez. Hukuk, haklı gerekçelerine kavuşur direndikçe biz. Yalana karşı doğruyu, kapıları tek tek çalarak anlatmak gerekli.
Munzur’un sıkıntısı büyük. Karlı başındaki dert, suyunu, kültürünü yok etmek isteyenlerle ilgili. Dile kolay sekiz barajla set çekilmek isteniyor tadına, zenginliğine. Oysa göz alabildiğine, 42.000 hektarlık Millî Park’ında, 1518 bitki çeşidiyle belki de dünyada tek. 43′ü endemik bitki yani yalnız bu topraklarda yetişiyor, 227 tanesi ise Türkiye’ye has.
Sadece çiçeklerin renklerini dokumaya kalksanız izin almanız ömrünüze denk düşebilir. İpliklerini boyamak sizden sonra gelenlerin işi ama o ayrı konu. Neden biliyor musunuz? Yaşayanlar kendi sayılarınca belirliyorlar tarihi. Yüzyıl geçse kim umursar torunları…
Kırmızı benekli alabalık, çengel boynuzlu keçi, ur kekliği incitmeyeceğinize söz verirseniz Munzur’un seslerinden. Bir de ışgın var. Tam bir muamma. Elleri üşüse de topluyorlar. Sonra camları kırılıyor evlerinin başka kentlere gidiyorlar bebekliklerini terk edip.
Fotoğrafına bakışlarını değil seslerini, aşklarını, dillerini bırakıp dönüyorlar, pervaneler kıskanıyor onları. Munzur ışığa yürüyor.
30 – 31 Temmuz, 1 – 2 Ağustos tarihlerinde festival var.
Gelin beş bin birinci kişi siz olun.
Geceden sabaha anlatalım.
Munzur’uma, onuruma dokunma…
Bir su dostu… Sayın Ali Osman Karababa’ya saygılarımızla…
Metin: İffet Diler, Fotoğraflar: Ali Osman Karababa
12.12.2010