Şövalye Adası (Makra)

Kısa bir süre önce, hocam Mustafa Adak’la birlikte çevreye ait bazı yazıtların kopyalarını almak üzere Fethiye’ye gitmiştik. Eskiçağ ve bilim dostu olan Pınar Döğerli, B. Kafaoğlu’nun Arkeoloji ve Sanat Yayınları’ndan çıkan ‘Annemin Çıkını Yonca Döğerli Koleksiyonu. Bir Grup Eser Kataloğu’ adlı kitabında tanıttığı bazı eserlerin üzerlerindeki yazıtları inceleyebilmek için kendisine başvurduğumuzda, hiçbir yardımını esirgememişti.

Tarihi eserlere olan duyarlılığı ile bizi de etkileyen Pınar Hanım, Şövalye Adası üzerinde de kalıntılar olduğunu ve eğer istersek bizi oraya götürebileceğini belirtti. Pınar Hanım’ın yayınladığı koleksiyonun sahibi olan annesi Yonca Döğerli ve vaktiyle Muğla milletvekilliği yapan babası Ali Döğerli, bizi evlerinde ağırladılar. Ali Döğerli, 19. yüzyılda Tlos Akropolü’nde oturan bölge derebeyi Ali Ağa’nın torunudur. Dönemin gezginlerinden Spratt ve Forbes 1842 yılında tanıştıkları Ali Ağa için şöyle yazmışlardır: ‘Mütevazı tavırlı, iyi giyimli, bir gözü gören ev sahibimiz, oldukça kibar birisiydi ve bizimle fazlaca ilgilenmişti.’ Daha sonra kaldıkları yerin ve çevresinin etkileyici tasvirini yapmaktadır. Bu ağırlamayı daha sonra Texier’de anmıştır. Bölgeye daha sonra gelen Bendorf ve Niemann vaktiyle çok methedilen bu evin harap durumda olduğunu ve bu yönetim makamının Makri’ye (Fethiye) taşındığını belirtir. Gerek yukarıdaki bilgilere gerekse torunu Ali Bey’in verdiği bilgilere bakarak Ali Ağa için günümüzde söylenen ‘kanlı’ lakabının halkın bir uydurması olduğunu söyleyebiliriz. Pınar Hanım’ın annesinin de babasının da kendisi gibi arkeoloji dostu ve çok misafirperver olduklarını belirtmeden geçemeyeceğim. Güzel bir karşılama, harikulade bir yemek ve sıcak bir sohbetin ardından, Pınar Hanım’ın önderliğinde adayı gezmeye başladık.

Surlar, Tonozlar, Mozaikler…

Bu ada günümüzde iskân edilmiş olmakla birlikte, günübirlik geziler ve piknikler içinde kullanılmaktadır. Pınar Hanım, Fethiye’nin bir yerel televizyon için hazırladığı bilgilerde, halkın Fethiye’den adaya ulaşan yılanlarla çok mücadele ettiğini bu nedenle adaya Yılanlı Ada’da dendiği belirtmektedir. Adanın her tarafına yayılmış olan bina kalıntıları ve etrafındaki gerek seramik gerekse yapı taşlarına ait parçalardan burasının antik dönemde sıkı bir şekilde iskân edildiği anlaşılmakta. Bir temel kazısı sonucu farkına varılmış ve Fethiye Müzesi tarafından ortaya çıkarılmış olmakla beraber, maalesef kazısı tamamlanmamış gibi görünen bir şapel temeli, etrafı büsbütün saran modern evleri arasında kaderine terk edilmiş olarak durmakta.

Bazı evlerin altında kalan sarnıçlarda adanın altyapısının sarnıçlarla dolu olduğunu gösteriyor. Bu sarnıçlardan bazılarının üzerindeki taban döşemesi mozaiklerle kaplanmış. Çeşitli binaların zeminlerine döşenmiş olan bu mozaiklerin yazılı olan bir bölümünü ada sakinlerinin yardımıyla görebildik. Pınar Döğerli’nin belirttiğine göre, Şövalye Oteli’nin 50 – 60 metre batısında, 4 yıl öncesine kadar var olan mozaiklerin tümü nerdeyse yok edilmiş. 1950’lerde başlayan iskân hareketinde modern evler doğrudan Bizans yapılarının üzerine kurulmuş. Pınar Hanım’ın notlarında, bu iskândan önce bazı binalarda kullanmak üzere çok sayıda antik yapı taşlarının adadan Fethiye’ye taşındığı da yazmaktadır. Antik Dönem’de adada su olmadığı için, bu ihtiyaç doğal olarak sarnıçlarla sağlanmaktaymış. Adanın bazı yerlerinde özellikle güneybatı ve kuzeybatı uçlarında ortaçağa ait surlar ve kule kalıntıları bu adanın tahkimat altına alındığını göstermektedir. Adadaki yerleşimin merkezi şu an modern yerleşimin altında kaldığından gözlemlerimizin çoğunu merkezin etrafında yaptık ve Geç Helenistik – Erken Roma Dönemi’ne ait tonozlu bir yapı dışında, yüzeyde görünen hemen hemen bütün yapıların Ortaçağ’a ait olduğunu gördük fakat adanın Telmessos Limanı’nın tam girişindeki konumunun liman kontrolü için ilk çağlarda da kullanılmış olması gerektiğini gösterir. Ada üzerindeki kalıntılar aslen üç yerde iyi gözlemlene bilmektedir. Güneybatı ile kuzeybatı ucunda tahkimli kuleler ve geç dönem surları görülebilmektedir. Adanın orta kesimlerinde ise yine savunma duvarlarına ait kalıntılar görülmektedir ve bunlar ortaçağ Bizans duvarlarıdır. Adadaki yapıların büyük çoğunluğu Geç Roma ve Erken Bizans dönemlerinden kalmadır.

    

Birçok yerde sarnıçlar bulunmaktadır ve bu sarnıçlardan bazılarının üzerindeki taban döşemesi mozaiklerle kaplanmıştır. Adanın her tarafında antik seramik parçaları, blok taşlar, sütun ve sütun başlıkları bulunmaktadır. Maiuri, adada bir Roma hamamı tespit etmiş ve 3. yüzyıla tarihlemiş, fakat Ruggieri bu hamamın altıncı yüzyıl olması gerektiğini belirtmiştir. Tietz, Fethiye Körfezi üzerine yazdığı kitapta, adada Roma Dönemi ya da daha öncesine ait kalıntı bulunmadığını belirtse de gözlemlerimizde en azından Roma Dönemi’ne tarihlenmesi gereken yapı birimlerinin varlığını gördük.

Lykia Adası

Şövalye Adası, yaklaşık 1,5 kilometre uzunluğunda güneybatı – kuzeydoğu yönünde ve Fethiye Limanı’nın girişini tutan bir set gibi konumlanmıştır. Adanın tarihi hakkında çok fazla bilgi olmamakla birlikte, bazı eski kaynaklarda değinilmiştir. İlk olarak Miletli Aleksandros Polyhistor tarafından İÖ 1. yüzyılda yazılmış Yunanca bir deniz seyahat rehberinde Makra adı altında Lykia’nın bir adası olarak gösterilmiştir. Plinius, bu adanın Macris adıyla, Lagusa (Kızıl Ada) ile Didymae (ya Yassıca Adaları ya da Delikliadalar) arasında olduğunu belirtir. Bundan sonra ise 5. yüzyıla kadar tarihi kayıtlarda ada hakkında bir bilgiye rastlanmaz. İS 451 yılında tertiplenen Khalkedon (Kadıköy) konseyine Telmessos ve Makra Adası adına Zenodotos isimli bir piskoposun katıldığı kaydedilmiştir. Adanın Makra adı 10. yüzyıldan sonra Telmessos Kenti’ne geçmiş ve Telmessos Kenti bu dönemden itibaren Makri olarak adlandırılmıştır. Adanın ismi ise Palaio Makri (Eski Makre) olarak değişmiştir.

Tietz, Fethiye’nin Ortaçağ’da bataklık bir konumda olmasından hareketle, Telmessos / Makre Piskoposu’nun adada ikamet ediyor olabileceğini belirtmektedir. Nitekim ada üzerinde Şövalye Oteli’nin 50 – 60 metre kadar batısında yer alan bir mozaik üzerinde Klearkehos adında bir piskopos okunmaktadır. Muhtemelen bir kilise olabilecek bir yapının zeminine döşeli olan mozaikteki bu yapıt, erken Bizans Dönemi’ne tarihlenebilmekle birlikte çevirisi şöyledir; Ey Mesih İsa! Yardım et, bu yapı pek mübarek ve dini bütün piskopos Klearkehos Dönemi’nde yaptırılmıştır.

Rodos Şövalyeleri

Adanın günümüzdeki ismi olan ‘Şövalye’ kelimesinin altında ise aynı anlama gelen Cavaliere (İtalya), Chebaliers (Fransa) yatmaktadır ve bu isimlendirmelerin nedeni ise Kudüslü Aziz Johannes’in (St. John) emriyle 1306 yılında, Haçlı Seferleri esnasında Rodos’u ve çevresini kontrol altına alan ve Makri (Fethiye) limandan istifade eden Rodos Şövalyeleri’dir. Bu şövalyeler limanla birlikte adayı da idare altına almışlardır. Yine daha geç döneme ait Yunanca bir seyahat rehberi, Makri Körfezi’ndeki iki adadan bahseder ve büyük olanının adının Fraronesi olduğunu ayrıca üzerinde pek çok sarnıç bulunduğunu belirtmektedir. Fraronesi kelimesi de Johannes’in Fereres’i (Johannesin Kardeşler Tarikatı) adası anlamını taşımaktadır. Dolayısıyla bahsedilen ada da Şövalye Adası’dır ve bu ada üzerinde Johannes Şövalyeleri’ne ait bir tarikat merkezi kurulmuş olabileceği ihtimalini doğurur. Yine Geç Dönem’e ait başka bir seyahat rehberinde ise adanın ismi Palaio Rodos (Eski Rodos) olarak gösterilmiştir, bu isim de yine Johannes’in Haçlı Şövalyeleri’nin anısına verilmiştir. 16. yüzyılda Piri Reis, Kitap-ı Bahriye’de bu adanın üzerinde harap binalar olduğunu ve bu harap binaların gayrimüslim denizcilerce Petelos olarak adlandırıldığını yazmıştır. Bu adlandırma hakkında bir açıklama yapılamamakla birlikte, Petelos ismi günümüz Kurtoğlu Burnu’nun antik ismi olan Pedalion ile ilgili olabilir. Günümüz halkı ise bu ada için Meyri, Eski Meyri, Fethiye Adası gibi adlandırmaların yanı sıra daha yaygın olan Şövalye Adası adlandırmasını kullanmaktadır.

Metin: Fatih Onur, fotoğraflar: İsmail Şahinbaş

Sırtçantam 5. sayı, Mayıs 2005

Kaynakça:

– Rd. Hoskyn, Narrative of a Survey of part of the South Coast of Asia Minor; And of a Tour into the Interior of Lycia in 1840 – 1 ; Accompaniet by a Map, Journal of the Royal Ceographical Society 12 (1842) 143 – 161.

– T. A. B. Spratt-E. Forbes, Travels in Lycia, Milyas, and the Cibyeratis I, Londra 1847, sayfa 36.

– Ch.Texie, Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi (Çev. Ali Suat) Ankara 2002, Cilt III sayfa 346.

– C. Ritter, Ertkunde von Asiel, Peil XIX. Klinasien 2, Berlin 1859, sayfa 940.

– O. Benndorf-G.Niemann, Reisen in Lykien unt Karien (Reisen im Sütwestlichen Klinasien 1). Mit einer Karte von H. Kiepert, Viyana 1884, sayfa 139.

– A. Maiuri, Viaggio the esplorazione in Caria Annuario 4 – 5 (1921 – 1922 (1924)), sayfa 424.

– A. Delatte, Les portulans grecs, Liege-Paris 1947 / Brüssel 1958.

– J. Darrouzes, Notitiae episcopatuun Ecclesiae Constantinopolitanae, Paris 1981.

– W. Tiets, der golf von Fethiye. Politisch, ethnische und kulturelle Strukturen einer Grenzregion vom Beginn der nachweisbaren Besietlung bis in die römische Kaiserzeit, Bonn 2003.

– H. Hellenkemper-F.Hilt, lykien und pamphylien  (tabulainperii byzantini 8, Viyana 2004.