Küçükken hayali arkadaşlarım vardı. İki kişi; Hilkır ve Yaşam. Hilkır yabancı, Yaşam ise Türk’tü sanırım. Yabancı memleketlere ilgi duymam, uzakları sevmem belli ki o zamanlardan başlamış. Biz hep üçümüz oynardık. Hilkır, Yaşam ve ben.
Bizim ailede bir fenomendir bu hayali arkadaşlarım. Çekirdek aile, geniş aile hep bilir bu hikâyeyi. Bu durum hep bir neşeyle karşılanır. Zannederdim ki herkesin çocukken hayali arkadaşları vardı. Sonra zamanla öğrendim ki; herkesin yokmuş. Herkesi kendin gibi sanmak da buradan başlasa gerek. Çocukluktan… Oysa ne güzel konuşurduk biz. Sanırım zihnimde 3 kişiymişim/z ben / biz.
Odama kapanır saatlerce oyunlar oynarmışız. Bilmeyenler arkadaşlarımla oynadığımı zannederlermiş. Annem de “yok o kendi kendine oynuyor” dermiş. Geçen gün bir arkadaşım “Burcu senden 3 – 4 kişi çıkar” demişti. Bundan mı acaba?
İnsan çocukken daha bir yaşam yaşam kokuyor sanki. Çünkü çocuksun. Öğretilmişlikler yok. Kalıplar yok. Geçmişi ya da geleceği düşünmüyorsun. Sadece oradasın ve oynuyorsun. Kim bilir ne hikâyeler yaşadım onlarla oynarken. Belki de şimdi onları yazıyorum. Öyle ya da böyle çocukken daha andadır insan. Ya ağlar, ya güler, ya koşar, ya düşer, ya da ya da ya da… Ne yaparsa yapar. Ama SADECE YAPAR.
Başka bir şey yapmaz. O yüzden hakkını verir. Öyle güzel yapar ki. Belki o yüzdendir ağlayan bir çocuğa kayıtsız kalamamak. Belki o yüzdendir gülen bir çocuğun kahkahasına ortak olmak. Belki de o yüzdendir uyuyan bir çocuğu sonsuz seyretme isteği duymak…
Ne oluyor bilmiyorum ama bu aralar çocuklar beni çok etkiliyor… Yaşamın tam ortasında olmaları, yaşam olmaları, yaşamın ta kendisi olmaları belki de… Hadi hep beraber içimizdeki çocuk ruhumuza, ya da ruhumuzun çocuk tarafına seslenelim…
Gel beraber yaşamın tam ortasına dalalım. Tutalım yaşamın elinden. El ele, kol kola gönlümüzce yaşayalım. Sadece yaşayalım.
Ve bu şekilde sonsuzluğa bir mum yakalım…
Metin ve fotoğraf: Burcu Oylan / Beyaz Kanatlar
06.08.2011, Beşiktaş