SEBEN NEVRUZU

2010 yılında Bolu Belediyesi adına, Bolu’nun sürdürülebilir doğa turizm hamlesinin yapı taşlarını oluşturmak için göreve başladığımda en çok ziyaret ettiğim yerleşim yeri Seben olmuştu. Beni bu coğrafyada çeken bir şeyler vardı biliyordum. O yıllarda Seben Belediyesi’nin yazı işleri müdürü Turan Yılmaz ile çok iyi bir dostluk ilişkisi kurmuştum ve hala sürüyor.

Bolu’da yapmış olduğum çalışmaları ‘Tabiatın Kalbi Bolu’ kitabını yaparak taçlandırdım. Bolu Belediyesi benim yazmış olduğum kitabı ismini kentin markası olarak tescil ettirdi ve hala kullanıyor.

Seben Kaymakamı Alper Balcı ve Seben Belediyesi Başkanı Süleyman Özbağ yapmış olduğum çalışmalarının sonucunda beni belediye meclis kararı ile ‘fahri hemşeri’ yaparak onurlandırdılar. Seben’e ve Sebenlilere layık olabildiysem ne mutlu bana.

Yaptığım çalışmalara en büyük destek İztv’den geldi. Bölge için üç belgesel film yapmış olmamız (Kuzderesi Kanyonu, Kınıkçı Kanyonu ve Bolu’da Bahar), bölgeyi tanıtmak açısından çığır açtı. Seben’in Alpağut Köyü’nün bulunduğu coğrafyanın üzerinde bulunan tepe Nevruz Tepesi olarak biliniyor. Çok sonra öğrendim ki; yüzyıllardır Sebenliler 21 Mart günü geldiğinde bu tepeden nevruz ateşini yakıp, köyde de kutlamalar yapıyorlarmış. Dört yıl süren çalışmalarımın süresince tüm kutlamalara katıldım, o coşkuyu yerinde görme imkânım oldu.

Seben Köroğlu Dağları eteğinde muhteşem bir yer. Aslında İç Anadolu Bölgesi’nde yer alıyor. Ama toprakları Köroğlu Dağları’nın bereketli suları ile sulanıyor. Sevgili dostum, büyüğüm Turan Yılmaz’ın nevruz üzerine yazmış olduğu yazıyı paylaşmak istiyorum. Buradan da Sebenli hemşerilerime selamlar gönderiyorum. Tüm dünyanın ya da bir başka deyişle bu kültüre inanların 2016 nevruzu kutlu olsun.

“Ergenekon Günü, Ulusun Ulu Günü, Gün Dönümü, Çağan, Yeni Gün, Yörük Bayramı, Bahar Bayramı, Mart Bozumu, Mart Dokuzu, Nevruz, Nooruz, Novruz, Navruz, Nevriz, Yeni Kün, Bahar, Uyanış gibi isimlendirilen Nevruz Bayramı, 21 Mart tarihine rastlamaktadır.

Tamamıyla bir Türk geleneği, kutlaması ve şöleni olan Nevruz, Türkiye’den Kazakistan’a ve Altay Türklerine kadar uzanan geniş Türk coğrafyasında eski ve ortaçağlardan bu yana binlerce yıldan beri kutlanmakta ve Önasya kültürlerinin tümünde mevcut ve folklorlarında bir değerdir. Nevruz bayramı, Göktürklerde Ötüken’deki kutsal dağda demir dövülerek kutlanmış ve nevruz ateşi bizzat Göktürk hakanları tarafından yakılmıştır.

Destanlarımıza da mal olan bu bayram, Ergenokon’dan Çıkış, Oğuz Han’ın düşmanlarına galip geldiği, Hz. Âdem’in yaratıldığı çamurun yoğrulduğu, Hz. Âdem’in Hz. Havva ile Arafat’ta buluştuğu, Hz. Yusuf’un kuyuya atıldığı, Hz. Musa’nın Mısır’dan ayrıldığı, Nuh Tufanı’nın sona erdiği, Yunus Peygamber’in balığın karnından dışarıya çıktığı, Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı, Peygamber Efendimize peygamberlik görevinin verildiği, Hz. Ali efendimizin doğduğu, halife olduğu ve Hz. Fatma validemizle evlendiği gün gibi vesile ve olaylara tarih olarak düşürülmüş, böyle olmakla da gönülden benimsenmiştir.

Yapılan araştırmalar neticesinde, Yeni Gün, Bahar olarak adlandırılan ve Türk dünyasının ortak değerlerinden olan nevruzun, Alpağut Köyü’nde (Bolu İli, Seben İlçesi) yaklaşık 140-150 yıldan bu yana kutlandığı tespit edilmiştir.

Alpağut köylülerinden İsmail Arabacı (merhum, 1923 doğumlu), halen hayatta olan Mehmet Bakkal (1924 doğumlu) ve Mehmet Yılmaz’ın (1928 doğumlu) naklettikleri bilgilere göre, Alpağut Köyü’nün kuzeyinde, yaklaşık 3-4 km mesafede bulunan ve 1441 rakımlı tepeye Nevruz Tepesi denildiği, ta çocukluklarında da köyde bulunan yaşlı kimselerin de bu tepeden bahsedilirken, bu tepenin isminin Nevruz Tepesi olduğunu söylediklerini bildirmişlerdir.

Bundan, yaklaşık 30-35 yıl öncesine kadar, 21 Mart gününde Nevruz Tepesi’nde ateş yakmak ve eğlenceler düzenlemek amacıyla, birkaç gün önceden hazırlıklara başlanıldığı, Nevruz Tepesi sarp kayalıklardan oluştuğundan ve çevrede yakacak odun bulunmadığından köydeki gençlerin bir kısmının katır ve atlarla 5-6 km mesafedeki ormandan odun ve dal (parda) getirdiği, gençlerin bir kısmının ise civar köylerden (Solaklar, Bozyer, Gökhaliller, Bakırlı, Tepe) yumurta topladıkları, toplanan yumurtaların bir kısmının soğan kabuklarıyla kaynatılarak renkli hale getirildiği, bir kısmının ise satılarak parasıyla, şeker, yağ ve pirinç satın alındığı, 21 Mart günü Nevruz Tepesi’ne çıkılarak Nevruz Ateşi’nin yakıldığı, Nevruz Tepesi’nde yöresel eğlencelerin yapıldığı, kaynatılan yumurtaların tokuşturulduğu (kırıştırıldığı), yumurtası kırılanların, yumurtasını kıranlara verdiği ve yemeklerin yendiği, köylerden yumurta toplanması esnasında köylerdeki bazı yaşlı nine ve dedeler tarafından; “Oğlum… esiyi (eğsiyi) bizden yana, bizim köyden tarafa atın, atın da havalar çabucak ısınsın, buralara bahar çabucak gelsin emi…(tamamı-olurmu)” dedikleri, nevruzdan sonraki gün, yumurta paraları ile satın alınan yağ ve şekerle helva yapıldığı, pirinç, bulgurlarla pilav pişirildiği ve gençler tarafından köyde eğlenceler yapıldığı, şu anda hayatta olanlar tarafından anlatılmakta ve çoğu kimse tarafından da bilinmektedir.

Nevruz Tepesi’nin hâkim bir yer olması nedeniyle, 21 Mart tarihinde bu tepede yakılan nevruz ateşi, Seben ilçe merkezi ve Seben’e bağlı Alpağut, Bozyer, Solaklar, Gerenözü, Değirmenkaya, Bakırlı, Tepe, Gökhaliller, Kaşbıyıklar, Yuva, Tazılar, Kıbrıscık İlçesi’nin Alan, Borucak, Balıköy, Kuzca, Dokumacı, Geriş Himmetler, Ankara’nın Beypazarı ve Nallıhan İlçesi’nin bazı köyleri ile Eskişehir İli Mihalıççık İlçesi’nin bazı köylerinden görülür.

21 Mart’ta Nevruz Tepesi’nde yakılan bu nevruz ateşi, baharın geldiğinin ve yaylalara göç mevsiminin başladığının bir habercisidir. Bu ateşe, yörede ‘Kudret Ateşi’ de denmektedir. Nevruz Tepesi’nde ateş yakılan yerin yakınında bir meşe ağacının bulunduğu, bu meşenin ateşten etkilenmediği, nevruz günü bu meşenin küçücük yapraklı bir dalının sütün içine konulduğunda, bu sütün yoğurt olduğu söylenmektedir. Yakın bir zamana kadar Nevruz Tepesi’nde bulunan bu meşe ağacı kesilmiş ve kimin tarafından kesildiği bilinmemektedir.

Nevruz Tepesi’nde, nevruz ateşinin yanmasından yaklaşık üç hafta (21 gün) sonra köylerde çocuklar tarafından küçük çaplı ‘betlem’ denilen ateşler yakılır ve yine çocuklar tarafından eğlenceler yapılır, soğan kabukları ile renkli hale getirilen yumurtalar tokuşturulur (kırıştırılır). Müteakip günlerde göç hazırlıkları başlar ve buz gibi suların aktığı, sadece masmavi gökyüzü ile yemyeşil ormanların sırlarla dolu dünyasına kısa süreli de olsa bizleri misafir eden yaylalara göç edilir.

Yakın zamana kadar Nevruz Tepesi’nde yakılmayan nevruz ateşini ve nevruz geleneğini yeniden canlandırmak, kültürel bir miras haline getirmek ve gelecek kuşaklara taşımak maksadıyla Alpağut Köyü Muhtarlığı, HEM ve ASO Müdürlüğü ile gönüllülerin katkılarıyla, nevruz geleneği 21. asrın ilk yılı olan 2001 yılında yeniden başlatılmış ve halen bu gelenek sürdürülmektedir.

Nevruzda toprağın uyanışı vardır. Üzerinde yaşadığımız toprak vatan adını aldığı zaman bir kutsiyet taşır.

Bu yeni gün, tabiatın canlanmasını, yeniden dirilmesini, neşenin, ümidin, kaynaşmanın, sevginin ve kardeşliğin el ele verip halay tutmasını sembolize eden özelliği ile çocuklarımız için ömür boyu hiç unutulmayan bir şenlik, bütün insanlarımıza bir yaşama sevinci ve bir araya gelerek güzellikleri paylaşma duygularını katmaktadır.

Bu yeni gün, kuruyan ağaçların yeşiller giydiği, göçmen kuşların döndüğü, bir adı da nevruz çiçeği olan kardelenlerin beyazlar içinden, bize, merhaba dediği gündür…”

Metin: İsmail Şahinbaş, Fotoğraflar: Turan Yılmaz

30.03.2016