RAYLARA DÖŞENEN UMUT

Çocukluğumdan kalan güzel anılarım var tren yolculuklarına dair. Uzun yaz tatili başlayınca, iki gün gece-gündüz memlekete yolculuğumuzu, istasyonlardaki heyecanımızı, kardeşlerimle yolculuk boyu oyunlarımızı, özenle hazırlanan yollukları nasıl iştahla yediğimizi hatırlıyorum. Dönüş yolunda bulgur, un, peynir, pekmez ve daha nice kışlığımızı da alarak evimize yine raylar üzerinde vardığımız da hatırladıklarım arasında.

Moğolistan’a uzanan yolumuzun bir bölümünde Trans Sibirya demiryolunun Novosibirs-Irkutsk ayağını kullanacağız. Demiryolu neden, nasıl, ne zaman, nerede, kimler tarafından yapılmış? Araştırıp, bulduklarım sorularımı cevaplamaya başlıyor.

Trans Sibirya Demiryolu öncelikle yük taşımacılığı için yapılmış. Geçmişte karayolu ile erişilemeyen bölgelerdeki değerli madenler, kömür, orman ürünleri ve sonraları petrol transferi için kullanılmış. Japonya ve Çin’den Avrupa’ya yapılan konteynır taşımacılığında zaman açısından da gemilerin en büyük rakibi 100’er vagonlu katarlar, Asya ile Avrupa arasında yıllardır mekik dokuyor. 85 bin kilometreyi bulan demiryolu cenneti olan Rusya, can damarlarını açık tutmak için elinden geleni yapıyor. St. Petersburg, Trans Sibirya hattının en ideal başlangıç noktası. Moskova’dan en doğudaki son varış noktası Vladivostok’a kadar yaklaşık 9300 km’lik uzunluğa sahip dünyanın en uzun demiryolu. Büyük, küçük pek çok kenti birbirine bağlıyor. Vagonlarda, 3-4 farklı kompartıman var ve fiyatları da konforuna göre değişiyor.

1891’de Çar III. Alexander tarafından onaylanarak demiryolu inşasına başlanmış, tüm imkânlar ve yatırımlar bölgenin endüstriyel gelişimi için seferber edilmiş. 3 yıl sonra çarın ölümü üzerine, oğlu Çar II. Nikolay tarafından da projeye devam ettirilmiş. İmparatorluk tek başına bu finansal yükün altından kalkamamış, zengin işadamları ve halktan destek alınmış. Hattın tamamlanması 35 yıl, aşamalar halinde hizmete açılarak gerçekleşmiş (Aynı yıllarda İstanbul-Selanik hattının da başlatıldığı biliniyor).

Rus-Japon savaşı ardından, II. Dünya Savaşı yıllarında önemli rol üstlenen demiryolu uçak, tank ve fabrikaların doğuya kaydırılması ve Nazi saldırılarından korunmasını sağlamış. Hat, Çarlık dönemi ve sonrasında siyasi sürgünlerle özdeşleştirilmiş. Sovyetler Birliği’nin kurucularından Lenin dâhil pek çok muhalif, güç merkezi Moskova’dan trene bindirilip Sibirya’nın ücra köşelerine gönderilmiş. 8 bin beygir gücündeki tek lokomotife takılan 20 vagonluk yolcu trenleri ortalama 60-80 km hızla ilerleyebiliyor.

1976 demiryolu hattının turizme açıldığı yıl. 1978 ilk seferin başladığı yıllarda, trende garson ve kondüktör kılığında KGB ajanları tarafından izlenen turistler, rahatsız edilmeden yolculuk yaparmış, onlarla siyasi tartışmalara giren yolcular da olurmuş. 1979 Afganistan işgali sırasında seferler yapılmamış. 1987 yılı Perestroyka döneminde tüm engeller kalktığından, istenen şehirlerde mola verilip, sınırlı sayıdaki lüks vagonlarla kültür turları zenginleştirilmiş. ‘Çar’ın Altını’, ‘Altın Kartal’ isimleri ile Avrupa ülkelerinden kültür turlarında yerini almış.

Batı Rusya’yı Sibirya’ya ve Uzakdoğu’ya bağlayan, Moğolistan, Çin ve Japon Denizi’ni ticaret ve kültür ağı ile birleştiren demiryolu, her yıl yüz binlerce yerli ve yabancı yolcuyu misafir ediyor. Yolun tümünü, farklı yönlerde haftalarca kat edenler olduğu gibi; bir bölümünü kullanan, Rus vatandaşları ve diğer ülke insanları ile yolculuk yapan bizim gibi gezginler de var. Farklı yaşlarda ve çevrelerden gelen binlerce gezgin, oldukça heyecanlı bir maceraya kucak açıyor.

Dört kişilik kompartımanda, sevdiğim dünya tatlısı iki hanımla yaklaşık 30 saat sürecek yolculuğum Novosibirs’ten akşam saatlerinde başlıyor. Turumuzun diğer üyeleri ile farklı vagonlara dağılıp, valizlerimizi açıp yerleşiyoruz. Keşif için ve yemek vagonunu ararken ‘koğuş’ tarzında kompartımanlardan geçiyoruz. Çok sayıda Rus askerine rastlıyoruz, onlar için demiryolu ücretsiz. Birbirine saygı ile en ufak bir taşkınlık olmaksızın kadın, erkek, çocuk aynı vagonda saatlerce beraber seyahat ediyor. Tren görevlileri zaman zaman kendilerini gösterse de insanların kültür birikimleri ve davranış kalıpları sanırım bu düzenin sağlanmasında en önemli faktör. Her vagonun temizlik ve güvenliğinden sorumlu hanımlar var. İletişim sorunumuz pek olmuyor. Otel konforu ve hijyeni beklemek tabi ki mümkün değil. Ancak biz gezginler bu ayrıntılara çok da takılmıyoruz. Yolculuğumuz gece yarısına kadar, kahkahalar bazen hüzünle paylaşılan doyulmaz sohbetlerle devam ediyor. Yolluklarımızı keyifle yiyor, kitaplarımızı okuyor ve büyüleyici nehir, köprü, göl, orman manzaralarından geçerek Irkusk’a yol alıyoruz.

Beşik gibi bizi kucaklayan trende, raylardan gelen ritmik sesler eşliğinde güneşi uğurlayıp Temmuz ayında, kalın battaniyelerimizin altına çekiliyoruz usulca. Yıldızlarla donanmış gökyüzüne, akıp giden raylarda kıvrıla kıvrıla giden trenimize, yanımdaki dostlara binlerce şükür.

Rus edebiyatının ve tarihinin en tanınan isimlerinden Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’in sevdiğim bir şiirini anımsıyorum;

“Bizler özgür kuşlarız, hadi davran!

O beyaz dağa doğru, daha öteye bulutlardan,

Denizin gökyüzüyle buluştuğu maviliklere,

Sadece rüzgârın ve benim gidebildiğimiz o yerlere…”

Selam olsun biz kucaklayan tüm coğrafyalara, demir kanatlar üstünde, düşlerimizin gittiği her yere…

Metin ve fotoğraflar: Deniz Can / Kartalın Gölgesinde -3

06.07.2018