Biletlerimizi aldık, oyunun başlamasını heyecanla bekliyoruz. Cep telefonları ve dijital saatlerin alarmları ile ilgili uyarı anonsu sonrası, salon kararıyor ve sahne hafifçe spot ışıklar altında görünür hale geliyor. Aylar önce bir bölümünü okuma şansı bulduğum tiyatro eserini izleyeceğim o gün, işte bu gün. Yazanı, yöneteni ve oyuncusu yine kendisi çok sevgili dostumu bir de bu sahnede görüp, heyecanını paylaşmak inanılmaz bir tecrübe.
Perde “Veysel, gel” sözleri ile başlıyor, izleyenleri 1894 yılına götürüyor. Büyük halk ozanının doğumu, salgın çiçek hastalığı nedeniyle görme yetisini kaybedişi, askere gidemeyişi, aşka düşmesi ve dedeler arasında nasıl ‘gönül gözünün’ açıldığı sazla, sözle paylaşılıyor. ‘Güzelliğin on para etmez’ nasıl doğuyor, dilden dile söyleniyor, öğreniyoruz. Ahmet Kutsi Tecer’i, Köy Enstitüleri’ni, Halkevleri konserlerini de. Saz öğretmenliği yaparken Anadolu’yu gezdiğine tanıklık ediyoruz. 1974 yılına kadar süren uzun, ince ve zorlu yolculuğun hikâyesini dinliyoruz hep beraber. Oyunun finalinde; sahnede asılı sazlar arasında bulut gibi bir beyaz örtü sarıyor bedenini…
Hakka yürüyor, yine “Veysel, gel” çağrısı ile bütünleşiyor sonsuzlukla…
Anadolu’yu çok seven, insan ve toprak sevgisini yüreğinde toplayan bir büyük ustayı yeniden keşfediyoruz.
Ayrıldığı eşe kurşun yağdıran ya da bıçaklayanları okudukça ve izledikçe medyada, koca yüreğindeki sınırsız şefkati görüyoruz. Ozan geleneği ile o yıllarda yazılı olamayan türkülerini tüm yurda tanıtmak için köylerde, okullarda konserler verdiğinin farkındayız artık.
Bir röportajında, gözleri görse toprağı çiğneyip geçeceğini, tanıyamayacağını söyler. Sadık yâri olarak tanımladığı ve iyi tanıdığı toprakla buluştuğunda bir isteği vardır. Vasiyetinde, mezarının üstünde beton olmasın, toprağın üstünde otlar bitsin, çiçekler açsın ister. Kuzulara, kuşlara, arılara faydalı olmayı diler. Bu sözleri, gönül telimizi titreten ve artık tutamadığım göz yaşların sebebi olur.
‘İnsan olmaya’ gelenlere sazını ve onlarca türküsünü bırakır ‘Dostlar, beni hatırlasın’ diyerek.
Kendimizi bulacağımız illaki bir sözü ya da türküsü var gönül defterimizde.
Yalın, yalansız
Toprak gibi sadık,
Saz gibi sırdaş
Hepsi yalnız tek perdede
İki kapılı bir handa,
Gidiyoruz,
Gündüz gece…
Metin: Deniz Can
15.11.2017