Ömür biter ‘Karadeniz’in duble yolu’ bitmez…

Yalçın Bayer’in 2 yıl önce Arhavili Avukat Yüksel Çorbacıoğlu’na dayanarak, Karadeniz Otoyolu ile ilgili yazdıklarına bakın (18 Ocak 2002, Hürriyet): ‘‘Fındıklı eşsiz bir yurt köşesi… Şimdi ise bu bölgede yapımı düşünülen duble yol önceden kamulaştırılan ve kararlaştırılan güzergahtan değil de, kıyıdan geçirilmek isteniyor. Böylece kamu yararı değil, müteahhit firmanın daha çok kar etmesi amaçlanıyor. Yöre halkı ve yerel yöneticiler ise ‘yolun alternatifi var, sahilin yok’ sloganı ile idarenin haksız uygulamalarına karşı Trabzon İdare Mahkemesi’ne dava açtılar.”

Uzmanlar insan ve yük taşımacılığında karayolunun, hem hız ve hem de gereken enerji bakımından demir ve deniz yollarından çok daha fazla maliyet gerektirdiğini söylüyorlar. Tabi onları dinleyenler varsa! Trafik kazalarında kaybolan can ve mal da buna eklenirse, karayoluna yapılan öncelikli yatırımların hiç de akıl işi olmadığı ortaya çıkıyor. Öyleyse demir ve deniz yolu alternatifleri varken Samsun ile Sarp arasına neden ‘duble yol’ yapılmaya başlandı?

Üstelik bu projenin ÇED kapsamı dışında tutulduğu, bölge gereksinimlerini göz ardı ettiği, çukurda kalan kıyı yerleşimlerinin taşkınlara açık bırakıldığı, deniz kültürünü yok ettiği, zengin flora ve faunayı katlettiği, maliyeti normalden 3 kat pahalıya geldiği, Anayasa’nın 56. ve 43. maddelerinin ihlal ettiği gibisinden açıkları da varken. Ordu, Giresun, Eynesil, Pazar, Arhavi, Hopa gibi birçok kıyı yerleşmesinde geç de olsa ‘duble yol’a karşı çıkıldı. Sonuçta ‘doğal hayatın tahrip edildiği’ gerekçesiyle mahkeme Aralık 2004’de yol inşaatını durdurdu. 

Yol inşaatının durdurulması için bir gerekçe daha var, hem de şimdiye kadar kimsenin dile getirmediği bir gerekçe. Bu yol nedeniyle Karadeniz kıyılarının tarihsel bütünlüğü de tehdit ve tahrip edilmektedir. Yolun geçeceği 541 kilometrelik sahil şeridinde, 1985 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre sadece 40 adet Bizans yapısı bulunuyor (Bryer/Winfield, The Byzantine Monuments and Topography of the Pontos).

İnşaat sırasında şimdiye kadar bu yapılardan kaç tanesine zarar verildi kimse bilmiyor. Zira 20 yıldır devam eden kıyım sırasında yolun % 62’si tamamlandı, tahribat çoktan geri dönülemez boyutlara ulaştı. Türkiye’de otuz yıl kadar önce Kültür Bakanlığı kurulduğunda, eski eser ve kültür varlığı konuları Milli Eğitim’den alınıp bu bakanlığa verilmişti. Oysa Karadeniz Duble Yolu ile ilgili konularda Kültür Bakanlığı’nın adı bile geçmiyor. Durumun vahameti anlaşılmamış olmalı ki, hükümet yolun bir an önce tamamlanması için talimat vermiş bulunuyor (1 Aralık 2004 Akşam).  Tarihsel kalıntıların korunması sadece onların yıkılmaktan kurtarılması ya da onarılması anlamına gelmiyor. Bu aynı zamanda tarihsel yapıların içinde bulunduğu çevreyle bütünlüğünün korunması anlamına da geliyor.

Örneğin Trabzon Kalesi yıkılmamıştır, ama sahilin doldurulmasıyla deniz tarafı, ‘Tanjant Yolu’ ile ise tamamı yok edilmiştir. Rize Pazar’da Kız Kalesi yerinde durmaktadır, ama yol dolgusu sayesinde kıyıya yaklaştırılarak tarihsel kuruluş amacı yok olmuştur. Çevrenize bakın, daha ne çok örnek göreceksiniz.  Yunanistan, Rumlardan kalma her türlü yapıyı ücretsiz onarmak için Türkiye’ye resmen başvuruda bulunmuş (Cumhuriyet 07.02.2005).

Eee! Biz kendi tarihimizin değerini bilmezsek, elbet gelir birileri bilir ve sahip çıkar.

Sırtçantam 3. sayı, Mart 2005