Ölümlerinin 300. Yılında Itri’yi ve Nabi’yi Anmak

Bestekâr Buharizade Mustafa Itri Efendi ve Şair Yusuf Nabi… Anadolu coğrafyasında bir dönemde pek çok eser bırakmış, eserleriyle yaşadıkları dönemin toplumsal yapısına ışık tutan ve günümüze tarihsel bir öğreti bırakan iki değerli sanat ve düşün insanı…

Genel olarak bilgi verelim. 1640 – 1712 yılları arasında yaşamış olan Itri, Klasik Türk Müziği’nin en büyük üstatlarından biri ve kendi dalında en seçkin eserlerden biri sayılan Neva Kar’ı Türk müziğine armağan etmiş kişi… Yaşadığı dönem boyunca musikide pek çok eser ortaya koymuş; saraya ve devlet adamlarına yakınlığı sayesinde bu eserler daha da ses getirmiş… 1641 – 1712 yıllarında yaşamış olan Nabi ise doğup büyüdüğü şehir olan Urfa’daki yokluk yıllarından sonra, İstanbul’a gelmiş ve zamanla şiirleriyle, düşünceleriyle tüm şehirde nam salmış bir şair… Özellikle toplumsal yapıdaki değişimleri, bozulmaları şiirlerine ve eserlerine konu etmiş, bu yüzden otoriteler tarafından şairlikle birlikte bir filozof olarak da kabul ediliyor.

2012 – UNESCO Itri ve Nabi’yi Anma Yılı

UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü), ölüm yılları 1712 olan Bestekâr Itri ve Şair Nabi’nin ölümlerinin 300. Yılı anısına 2012 yılını Itri ve Nabi Anma Yılı olarak ilan etti. Böylece Anadolu’nun kültür mirası sınıfında önemli konumlara sahip olan bu iki zat, ölümlerinin ardından geçen 300 yıl sonra anılarak dünyaya iki değerli sanat ve fikir insanı olarak lanse edildiler.

Belki de ölümlerinden sonraki 300. yılda 17. – 18. yüzyıl Osmanlı’sının öyküsünü ve toplumsal yapısının şifrelerini bu sanatçıların eserlerinden okuyup – dinlemek; İstanbul’un ve Anadolu’nun geçmişle günümüzdeki hallerini karşılaştırmak ve yaşadığımız coğrafyayı bunun bilinciyle tekrar gezmek lazım biraz da… Zira gezi kültürüne, kent belleğine sahip olmak demek her şeyden önce gezdiğiniz yerin, yaşadığınız kentin geçmişten günümüze nasıl bir toplumsal dönüşüm geçirdiği hakkında fikir sahibi olmak demektir. Ancak bu sayede gezdiğiniz bir yerin günümüzdeki haline nasıl ulaştığını ve geçmişten günümüze nasıl bir miras kaldığını anlamak mümkün olur. Aksi halde, yani geçmişe dair bir fikir, gezilen veya içinde yaşanılan bir yerin tarihsel dokusuna ilişkin bir bilgi olmaması durumunda ancak bakmakla görmek arasındaki ince çizgide sadece bakmak sınıfında kalınmış olunur.

Ve toplumsal değişim ile dönüşümü anlama uğraşısının en önemli parçası o toplumun geçmişinde yaşamış olan sanatçıların eserleriyle ilgilenmekle mümkün olabilir. Zira geçmişteki toplumsal yapının ve o dönemdeki yaşam tarzının sırlarını çözmek, özellikle o dönemde ve o toplumun içinde birebir yaşamış insanların gözlemleriyle ve gözlemlerini aktarmış oldukları eserlerini incelemekten geçer. Çünkü sanatçılar, bir toplumun, bir coğrafyanın ve bir devrin geçmişine, tarihine, kültürüne ve yaşanmışlıklarına ışık tutarak gelecek kuşaklara esin kaynağı olurlar. Müzikten, resime, edebiyattan sinemaya ve daha nicelerine kadar farklı daldaki eserlerde ayrı bir öğreti gizlidir gelecek kuşaklar için… Bu yüzden geçmişteki sanatçılarından günümüze miras kalmış olan kitaplar, kitabeler, şiirler, besteler ve benzerleri geçmişin sırlarını günümüze fısıldarlar.

Itri’yi – Nabi’yi ve Geçmişimizi Tanımak

Şimdi Anadolu insanımıza Itri ve Nabi kimdir diye sorulsa uzmanlık alanı müzik ve edebiyat olmayan veya konuya ilgi duymayan bir azınlık dışında belki de hemen hiç kimseden doğru ve sağlıklı bilgi edinemeyiz (Ya da en fazla 100 TL’nin arkasında resmi bulunan kişi cevabı alır ama kim olduğuna dair yine doğru dürüst bir bilgi edinemeyiz). Hatta bu soruyu sormuş olmakla geri kafalı ve modernlikten kopuk olmakla dahi suçlanabiliriz.

Zira ne acı ki – hiçbir ilgisi olmadığı halde – modern olma algısı kendi coğrafyasının güzelliğine yabancı, kendi tarihinin ve tarihsel kimliklerinin derinliğinden bihaber bir toplum algısına dönüştü. Değerlerimizi ve düşüncelerimizi hızlıca tüketip çöpe atmak modernlik sayılır hale geldi. Belki de bu yüzden coğrafyamızın geçmişinden günümüze süzülen değerleri kendi insanlarımız için tozlu raflarda unutulup gitmiş bazı kitapların satır aralarından öteye fazlaca geçemiyorlar.

Oysa Anadolu kendi geçmişinden ciddi bir kültürel birikim sunuyorsa, bu birikimin baş aktörlerini tanımak gerek… Öyleyse belki de Itri ile Nabi’yi tanımak ve anmak bu yolda güzel bir başlangıç olabilir.