Devlet Baba düşünmüş, kitapları ücretsiz dağıtıyor, aman ne iyi ne iyi. Her dersin kitabını ikişer, üstelik her yıl yeniden bastırıyor, Devlet Baba’nın parası bol olmalı. Kitapları dağıtırken, her kitabın içine hükümet kendi propagandasını yapan broşürü de koymayı unutmamış. Belli ki ‘Bu iyiliğimi unutma’ demek istiyor. Unutur muyuz hiç? Zaten kitapların içindeki konularda da anlatılıyor. Ama bir yanlışlık var gibi. ‘Dayanışma, yardımlaşma’ sadaka mı, imece mi?
Kitapların her yıl basılmasına gerek var mıdır? Bu kitaplar istenirse beş yıl kullanılamaz mı? Hem böylece kendi eğitimimize de ters düşmemiş oluruz. Hani ‘Tutum Haftası’nda anlatıyoruz ya, tutumlu olalım diye. Öğretmen “Aman çocuklar israf etmeyin, her kâğıt bir ağaçtır” dese kim inanır? Üstelik bu kitaplar, her ders için neden ikişer basılır? Bir ders kitabı, bir de çalışma kitabı diye. Böylece çocukların yükü iki kat artarak, çantalar oluyor 15 – 20 kilo, kemikleri eğriliyor taşımaktan. Birinci sınıf öğrencisini düşünün, bu çantayla karşıya nasıl geçer?
Gelelim kayıt – kuyut parasına. Okullarda ‘katkı payı’ adı altında, veliden bir miktar para alınır. Bu durum, EĞİTİM-SEN’in yine yıllardır karşı çıktığı, her eyleminde de ‘Parasız Eğitim, Parasız Sağlık’ diye isteğini dile getirdiği konudur. Öğretmenlerin de veliden para istemek gibi bir görevi üstlenmeyi hiç istemediği bir durumdur. Çünkü bu durum öğretmenleri yeterince aşağılar. Boş zarfların öğrencilere dağıtımı yüzünü kızartır. Daha işin başında, veli – öğretmen karşı karşıya gelir ister istemez. Öte yandan okulların birçok gereksinimi vardır. Bunlar karşılanmazsa eğitim – öğretim aksar. Yani okulların yükü velinin omzundadır. Bir de bakanlık demeç verir. “Kayıt ya da katkı parası yasaktır, alan okullarda soruşturma açılacaktır” diye. Soruşturmayı açar açmasına da, okullara yeterli ödeneği verir mi? Eğitime ayrılan bütçe devenin kulağı kadar var mıdır? Okulların gereksinmeleri nasıl karşılanacaktır? İhtiyaçlar yalnızca kitapla biter mi?
SBS sınavı kaldırılmıştır. Öte yandan, yetkililer yılda dört kez bu sınavın uygulanmasını ister. Öğrenciler sınav manyağı olarak, sürekli test çözerek gelişebilir mi? Okuma alışkanlığı ne zaman verilir? Ders kitaplarının dışında bir kitap okumaya zamanı olacak mıdır? Üstelik öğretmenlere bir çizelge verilmiş ve çocukların okudukları kitabın en ince detayına dek bilgisayar ortamına işlenmesi istenmiştir. Bu belge sağlıklı olabilir mi? Bakanlığın işine yarayacak mıdır, yoksa boşa zaman harcamak mıdır?
Öğretmenlerden istenenler yalnızca bunlar değil elbette. Bir de 5510 sayılı yasa gereği, velilerin TC ve vergi numaraları gibi bilgilerin işlenmesi istenerek, öğretmeni zor durumda bırakmıştır. İşte yine sorunlar yumağı bir eğitim – öğretim yılı. Bütün bunları yazarken, Fakir Baykurt, Karşıma geçmiş, parmağını sallıyor “Ben size demedim mi? Bu sorunlar, Veli Derneği kurarak çözülür” diye. “Daha ne kadar bekleyeceksiniz?” diyerek, beni azarlıyor. Karşısında uyuşukluğumuzdan utanıyorum. Ne dersiniz, Fakir Abi haklı mı?
Her şeye karşın mutlu ve başarılı bir eğitim – öğretim yılı diliyorum.