ADO şirketi, Alakır’ın kaynağından sahile kadar bir merdiven gibi birbiri ardına dizilmiş 8 adet nehir tipi Hidroelektrik Santrali (HES) projelerinden 6’sına sahip olup, bunlardan 3 tanesini bitirip işletmeye almış, günümüzde de Alakır Nehri’nin kaynağının da bulunduğu ve vadinin en üst kotlarındaki en bakir bölgesinde de 2 adet HES daha yapmak için, tüm tepkilere rağmen hırsla girişimde bulunmaktadır.
Toplam kurulu güçleri 8 MW’ı bile geçmeyen Alakır 1 ve Alakır 2 HES’lerindeki bu hırs dolu ibretlik yolculuğu gelin beraber yapalım.
Anadolu geneli üzerindeki tüm nehirlerin üzerinde yapımına başlanan bu HES projelerinin aynı süreçlerini, gelin tek bir HES’in hikâyesi üzerinden anlayalım. Ekteki tablo bizlere bu HES süreçlerinin nasıl işletildiğini gösterecek olan yolculuğumuzda kılavuzluk edecektir.
Tablodan da görebileceğimiz üzere ADO şirketi Alakır 2 HES için hazırladığı
proje tanıtım dosyası ile Eylül 2009 yılında Antalya Valiliği’ne başvurusunu yaptı.
Kurul derhal kendilerine ‘ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) gerekli değildir’ kararını tebliğ etti.
Bunun üzerine valiliğin bu kararına yapılan itirazla açılan mahkeme Ekim 2011 tarihinde ‘ÇED gerekli değildir kararının İPTALİ’ ile sonuçlandı.
Mahkemenin atadığı bilirkişi’nin Alakır 2 HES için hazırladığı raporun sonuç bölümü aynen şu şekildeydi: ‘…Bilirkişi heyetimiz Alakır Deresi üzerinde kırmızı benekli alabalıkların tek üreme bölgesi olan bu alanda herhangi bir faaliyetin yapılmamasını balık nesillerinin korunması açısından önermekte ve projenin iptalinin değerlendirilmesinin görüşlerinize sunmaktadır. Alakır Çayı üzerinde birden fazla HES çalışması vardır. Derenin özelliklerini korumak adına bazı yerlerin korunması gereklidir. Alakır 2 bu amaç için en uygun bölgedir. Aynı yerde bölge halkının ve turistlerin faydalandığı doğal yapıların (şelale vb) ve mesire alanlarının olması, bu alanın korunması ile elde edilecek faydaları arttırmaktadır. Bu özellikleriyle kamu yararı olduğu değerlendirilmelidir. Bu yörenin doğal sit özellikleri araştırılmalıdır.’
Bunun üzerine ilgili makamlara yaptığımız Alakır Vadisi’nin doğal sit özelliklerinin araştırılması talebimizin reddine karşı açtığımız ve kazandığımız davanın, mahkemece atanan bilirkişi heyetinin raporunun sonuç bölümü ise aynen şöyledir: ‘…Sonuç olarak Alakır Havzası her boyutta doğal / biyolojik yapısı (habitat çeşitliliği, tür çeşitliliği ve genetik çeşitlilik) bakımından zenginliği yönüyle bir doğal sit özellikleri arz etmektedir. Endemik tür ve popülasyonların varlığı hem dünya ölçeğinde özgünlüğüne hem de bilimsel açıdan önemine işaret etmekte ve alana 1.
derece SİT nitelikleri atıf etmektedir. Bu nedenle koruma kapsamına alınmasında hem bilimsel hem de kamu yararı vardır.’
Bu davayı kazanmamıza rağmen ilgili makam bu mahkeme kararını görmezden gelerek Alakır Vadisi’nin 1. dereceden SİT alanı ilanını yapmamış, hatta bu makam şirketlerle birlikte bu karara itiraz ederek mahkeme kararını Danıştay’a taşımıştır. Yani doğayı korumakla görevli ve bunla ilgili maaş alan makam, yöre halkının korumak istediği bölgenin korunması ile ilgili alınmış olan bir mahkeme kararına karşı, doğayı talan edecek olan şirketlerle birlikte itiraz ederek dünya tarihine geçmiştir. Halen Danıştay’dan konuyla ilgili bir karar çıkmamasına rağmen HES
süreci aynen devam ettirilmektedir.
Mahkemenin ‘ÇED gerekli değildir’ kararının iptali üzerine tablo -1’den sonuç alamayan ADO şirketi şansını bu sefer 2. tabloda denemek istedi. Bu onun için daha çok uğraşı, daha çok uğraşı ise daha çok masraf demekti. Ancak kar zarar hesaplarında her şey iyi gidiyordu ki halkın tepkisine rağmen bu yatırım için tüm masraf ve riskleri göze aldılar. Ancak bu süreç ilki kadar çabuk ve masrafsız görünmüyordu.
İlk etapta Alakır 2 HES projesinin iletim hattının çok yakınından geçen ve Kumluca’nın büyük bir nüfusunun suyunu karşılayan boru hattında oluşması kuvvetle muhtemel riskler nedeniyle Kumluca Belediyesi haklı olarak bu HES projesine karşı çıktı. Ancak bir süre sonra birden Kumluca’nın içme suyu hattı ile ilgili bütün riskler ortadan kalktı ve belediye projeye karşı çıkmaktan vazgeçerek onayladı. Proje aynı projeydi.
Bu arada imar mevzuatı ile ilgili Antalya İl Genel Meclisi’ne gelen proje CHP’lilerin itirazı ve ‘olumsuz’ görüşlerine rağmen AKP ve MHP üyelerin oylarıyla geçerek onaylandı.
ÇED sürecinde Kumluca Orman Müdürlüğü’nde başta HES’lerle ilgili ‘olumsuz’ görüş bildiren raporunu ilgili makamlara sundu. Ancak bir süre sonra oda fikrini değiştirerek kendinden beklenen olumlu raporu biraz gecikmeyle de olsa ilgili makamlara iletti.
Bu ÇED sürecinde projelere ilgili makamlar tarafından verilen ‘olumsuz’ kararların ardı arkası kesilmiyordu. Projeyle ilgili bir ‘olumsuz’ raporda ‘Antalya İl Özel İdaresi Sondaj İşleri Bölümü’den geldi. Projenin gerçekleştirilmek istenilen yerin zeminiyle ilgili rapor hazırlayan jeoloji mühendisinden Ocak 2013’te ‘olumsuz’ yani zemin çürük raporu çıktı. Ancak gelin görün ki bir süre sonra bir büyü daha gerçekleşti ve bu olumsuz raporun bir daha görüşülüp incelenmesi üzere geri yollanan makamdan bu sefer aynı proje için ‘zemin olumlu’ raporu çıkıverdi. Proje aynı proje, memur yine aynı memurdu.
Bu sırada ÇED mevzuatı gereği halkın görüşünün sorulduğu birkaç haftalık süreçte toplam 20 bin kişiyi aşkın kişiden yollanan e-postalar ‘olumsuz görüş’ bildiriyordu. Ancak bakanlık tarafından sorulan görüşlere alınan cevaplarda ‘olumsuz’ olarak anlaşılmadı ve süreç tıkır tıkır devam etti şirket için.
Sıra ÇED gereği yapılması zorunlu olan ‘halkı bilgilendirme’ toplantısına gelmişti. Bu süreçte başta projeye sıcak bakmayan, hatta bir defasında köydeki bir toplantı esnasında tüm köylülerden bu HES projelerine karşı olduklarına dair imza dahi toplayan köy muhtarı da birden bu ‘olumsuz’ görüşünden vazgeçti.
Köy yerinde tamda bu süreçte şirket tarafından yaptırıldığı muhtemel demir konstrüksiyondan bir pazar yerinde şirket ve Valilik yetkililerince gerçekleştirilmek istenen halkın bilgilendirmesi toplantısını halk protesto ederek yaptırmadı. Yapılamayan bu halkın bilgilendirilmesi toplantısının tutanağı jandarma korumasında halka gösterilmeyerek halktan adeta kaçırıldı. Tutanağı görmek isteyen halk jandarma tarafından darp edildi.
Sonrasında bir yürüyüşle Antalya Valiliği önünde protesto edilen bu durum hakkında Valilikte görüşülen yetkililer, toplantı tutanağının ‘halkı bilgilendirme toplantısı yapılmış olup halk bilgilenmek istememiştir’ şeklinde tutulduğunu, yani toplantının yapılmış sayıldığını açıklayarak ‘olumsuzun’ olumluya çevrilişi konusunda bir mucizeden daha bahsediyorlardı aslında.
Bu sırada şirketin hazırladığı ÇED raporundaki bilimsel argümanlar daha önceki hukuksal süreçte mahkemece atanan bilirkişi raporları ya da mahkemeye delil olarak ta sunulan, Prof. Dr. Doğan Kantarcı’nın aynı zamanda kitaplaşmış olan değerli çalışmaları değil de, Süleyman Demirel Üniversitesi’nden ‘vadide zaten çok ağaçta yoktur, köylü o kadar pisletmiştir ki nehirde balıkta yoktur. HES’ler yapılırsa ağaçta olur balıkta olur’ şeklinde akademik yaklaşımdan uzak ve tamamen art niyetli, düzmece bir rapor esas kabul edilmiştir.
Büyük bir hızla devam eden bu mucizelerle dolu süreçte ADO şirketi tüm bu ‘olumsuz’lukları tanrısal bir kudretle olumluya çevirmiş ve Ekim 2013 itibariyle tabloların sonuna gelmiştir.
ADO şirketi bu son sürecide ‘ÇED OLUMLU’ raporuyla taçlandırdığı anda hukuki olarak ağır iş makineleriyle vadinin bu en son bakirliğine girmesinin önü açılmış olacaktır.
Bu ana kadar defalarca ve defalarca her türlü hukuksal, bilimsel ve barışçıl yöntemlerle bu projelere karşı olduğunu belirtmiş ve haklılığını da her seferinde hem bilimsel hem de hukuksal olarak onaylatmış ve ülke çapında destek kazanmış olan yöre halkı bu sefer o yıkım makinelerinin önünde bedenini en son çare olarak siper etmek zorunda kalacaktır.
Ve diğer tüm vadilerde olduğu gibi şirketin özel güvenlik kuvvetleri ya da jandarma tarafından darp edilerek haklarında hukuki işlem başlatılacak, birkaçı gözaltı, birkaçı yaralı, birkaçı tutuklu olacak.
İşte tüm bunlara rağmen şirket bu projesinde çılgınca ve gözü dönmüş
bir şekilde neden bu kadar ısrar ediyor acaba?
Koca ADO şirketinin bu 4 – 5 MW’lık HES’lerden bu denli yüksek beklentisi
ne olabilir?
Tabloyu daha da netleştirmek için EPDK ya bilgi edinme hakkımız çerçevesinde yaptığımız başvuruda Alakır’daki hâlihazırda işletmede olan bir HES’in yıllık üretimini sorduk. Sorumuzun nedeni, kurulu güç üzerinden hesabı yapılan bu santrallerin işletme sırasında ki gerçek üretimlerinin kaç MW olduğuydu.
Çünkü bu HES’lerde çalışan işçilerin anlatımına göre 4MWlık kurulu güce sahip santralin en yüksek, oda kışın ve kısa süreli olarak suyun en bol olduğu dönemde dahi 2 MW olduğuydu.
EPDK; dilekçemize ‘stratejik’ bilgi gerekçesiyle cevap vermedi.
Onun için elimizde bu HES’lerin gerçekte ne kadar üretim yaptıklarına dair bir belge yok.
Ancak şu kadarını tahmin ederek hesaplayabiliyoruz. Tüm vadide öngörülen birbiri ardına bu 8 adet HES yapılıp, 70 km uzunluğunda 20 km genişliğindeki bu vadinin tek yaşam kaynağı olan nehir sahile kadar kurutularak sayısız bitki ve hayvanın soyunun kırılması karşılığında elde edilecek enerji, Kemer İlçesi’ndeki 5 yıldızlı otellerin klimaları kesintisiz çalışabilsin diyedir.
Koca bir vadi, içindeki sayısız canlı ile birlikte, Kemer’deki 5 yıldızlı otellerin klimaları çalışsın diye yok ediliyor.
Öyle mi? Tabi ki hayır! Amaç elektrik değil.
Amaç; tüm canlıların olmazsa olmazı olan ve giderek azaldığı söylenen temiz içme su kaynaklarını kontrol altına almak! Alakır 2 HES projesi tam olarak Alakır Nehri’nin kaynağı olan Karaağaç kaynaklarındadır!
Susadığınız zaman, yakın bir gelecekte, susuzluktan ölmemek için kimlere yalvaracağınızı ve ne bedellerle bu suya ulaşacağınızı bir düşünün artık isterseniz.
Bizler Alakır’da, yaşamımızın son nefesine kadar buna izin vermemek için her alanda mücadelemizi sonuna kadar vereceğiz.
Çünkü bizler artık diğer tüm canlılar gibi en temel yaşam hakkımız olan ‘su’ hakkımızda geri adım atabilecek herhangi bir durumumuz olmadığını çok iyi biliyoruz.
Tüm canlılar için, gelecekteki çocuklarımız için…
Bu daha başlangıç! Mücadeleye devam!
Not: Bu hikâyedeki şahısların hepsi gerçek kişilerdir. Hepsinin kimlik bilgileri bizde mevcuttur. Zamanı geldiğinde yapılan tüm bu hukuksuzlukların hesabı tabiî ki de sorulacaktır. Bunun için yeterli bilgi, belge ve şahit mevcuttur. Hele bir gün ola devran döne!
Alakır Nehri Kardeşliği