Geçmişte Polonya’ya başkentlik yapan Krakow, asırlardır koruduğu tarihi dokusu, sanatçı ve misafirperver insanlarıyla Doğu Avrupa’nın en güzel şehirlerinden bir tanesi. Krakow, geçtiğimiz yıllarda ‘Değeri En Bilinmeyen Şehir’ seçildi.
Dokuz gün süren Polonya gezimde Krakow, Lodz ve Varşova şehirlerini ziyaret ettim. Polonya seyahatimin ilk durağı Krakow oldu. Slovakya’nın başkenti Bratislava’dan otomobille Krakow’a doğru yolu çıktık. Bratislava’dan Krakow’a 6 saatte ulaştık. Daha şehre girer girmez kendimi tarihin ortasında buldum. Krakow, tarihi dokusu, birbirinden güzel evleri, kaleleri, kiliseleri, katedralleriyle adeta açık hava müzesi. Uzun yıllar Polonya’ya başkentlik Krakow, Doğu Avrupa’nın en gözde şehirlerinden birisi. 1.5 milyonluk bir nüfusa sahip olan Krakow, Şindlerin Listesi, Piyanist gibi çok sayıda filme de ev sahipliği yapmış ve yapmaya de devam ediyor.
Nazilerin şerrinden kurtulan şehir
Birinci Dünya Savaşı’nda birçok tarihi olaya şahitlik eden Krakow, Nazilerin şerrinden kurtulan ender şehirlerden. Polonya’yı işgal eden Alman orduları Varşova’da yaptığı yıkımı Krakow’da yapmamış. Şehirde Ortaçağ’dan kalma tarihi katedraller, kiliseler bütün ihtişamıyla tarihe meydan okuyor.
Krakow denince ilk akla gelen Wavel Kalesi’dir. Wavel Kalesi’nde bulunan Wavel Katedrali 1200’lü yıllardan kalma. Katedralin içerisinde Polonya krallarının anıt mezarları ve heykelleri bulunuyor. Bunlardan biri 1444 yılında Varna Savaşı’nda öldürülen Kral Wladislava’a ait. Varna Savaşı’nda Osmanlı Ordusu Haçlı ordularını büyük bir hezimete uğratmıştı. Bu savaşta Polonya Kralı Vladislav’da hayatını kaybetti. Kral Vladislav’ın cesedi ise hiçbir zaman bulunamadı. Polonyalılar, krallarına vefa göstermek adına heykelini yaparak, katedralin içerisine koymuşlar. Katedralin içerisinde fotoğraf çekmek yasak. Katedral’de John III. Sobieski’nin de heykeli bulunuyor. John III. Sobieski, 1683 yılında Viyana’yı kuşatan Osmanlı ordularını uğratan Polonya kralı olarak tarihe geçti.
Osmanlılar, ise Sobieski’yi ‘Lehistan Aslan’ı olarak çağırmış. Polonyalılar, asırlardır kendilerinin Avrupa’yı Türklerden kurtarmakla övünüyor. Polonyalılar, ne kadar ‘Avrupa’yı Türklerden kurtardık’ diye övünseler de Almanların, Avusturyalıların ve Rusların yapmış olduğu zulümleri de unutmuş değil.
Krakow buram buram tarih kokuyor
Wavel Kalesi’nde bulunan müzeler ise görülmeye değer. Bilet fiyatları biraz pahalı. Kalenin tepesinden Krakow’un eşsiz manzarasını izlemek mümkün. Kalede Polonyalı şairlerin, yazarların ve milli kahramanların da heykelleri bulunuyor. Krakow’un simgesi ise ejderha. Efsaneye göre yüzyıllar önce şehirde bir Dragon halkı canından bezdirmiş, özellikle genç kızları kendine kurban olarak seçen Dragon’u öldürmek adına şehrin delikanlıları büyük mücadele vermelerine rağmen başarılı olamamışlar ancak bir gün Krak isimli bir yiğit çıkıp Dragon’u öldürmeyi başarmış. Şehri böyle büyük bir beladan kurtardığı için de şehre kendisinin ismini vermişler. Bu yüzden Dragon hala şehrin simgesi. Royal Wawel Kalesi önünde büyük bir Dragon heykeli var, heykel demek doğru olmaz aslında çünkü belirli zaman aralıklarında bir düzenek yardımıyla ağzından ateş çıkarıyor. Hediyelik eşya satan birçok dükkânda da dragon temalı ürünlere rastlamak mümkün.
Papa Jean Paul’ün memleketi
Krakow Avrupa’nın önde gelen turistik şehirlerinden biri olmasına rağmen ucuz ve yaşanabilir bir şehir. Esnafın da turist kazıklama gibi bir huyu yok. Polonya halkı yabancılara karşı mesafeli olsa bile genç nesil daha daha açık görüşlü. Geçmişte Alman ve Rus istilasına uğrayan Polonyalılar, geçmişi hatırlamak istemiyor. Polonyalı geçmişte yaşadıkları acıların travmalarından hala kurtulmuş değil. Polonyalıların bilinçaltında hala Alman ve Rus fobisi yatıyor. Avrupa’nın en dindar halkı olan Polonyalılar, hala geleneklerine bağlı bir Slav halkı olarak dikkat çekiyor. Özellikle Papa Jean Paul’ün Polonyalı olmasının önemli bir etkisi var. Papa Jean Paul’ün her köşede bir heykelini görebilirsiniz. Papa Jean Paul’ün resimlerini kartpostallarda, anahtarlıklarda, magnetlerde, kiliselerde ve her cadde başında görmek mümkün. Krakow halkı Papa Jean Paul’e büyük saygı duyuyor. Papa Jean Paul, bir dönem Krakow’da yaşadığı ev müze olarak kullanılıyor. Müzede Jean Paul’e ait eşyalar sergileniyor. Müzeye gelen herkesten kendi dillerinde hatıra yazmaları isteniliyor. Müzede fotoğraf çekmek için 5 Zloti ödemeniz gerekiyor. Türkiye’de gazeteci Abdi İpekçi cinayeti ve dünyada ise Papa Jean Paul suikastıyla tanınan Mehmet Ali Ağca ise Polonya halkının tanıdığı en meşhur Türk diyebiliriz.
Vistula Nehri’nde tekne turunu kaçırmayın
Krakow Şehri’nin ortasından Polonya’nın en büyük akarsuyu olan Vistula Nehri geçiyor. Nehrin kıyısı hediyelik eşyacılar, simitçiler ve baloncularla dolu. Nehir üzerinde 30 dakikalık bir tekne turunun bedeli ise 30 Zloti. 30 Zloti Türk parasıyla 12 TL ediliyor. Nehrin kıyısında gün boyunca canlılık var. Dev balona binerek Krakow’u kuş bakışı izlemek de mümkün. Fakat biraz tuzlu olabilir. Vistula Nehri üzerindeki köprüler ise şehri birbirine bağlıyor. Köprülerin üzerinden tramvay hatları da geçiyor. Şehirde ulaşım sorunu yok diyebiliriz. Özellikle 40 yaş ve üzeri insanlar şehir içinde ulaşım tramvaylarla ve otobüslerle sağlıyor.
Her durakta bir adet şehir haritası, otobüsü, tramvayın saat kaçta geleceği, hangi duraklardan geçtiği, geçeceği gibi çok faydalı bilgiler var. Bu şehirde kaybolmak bir hayli zor. Toplu taşıma araçlarına ise ön kapıdan binip şoföre bilet gösterme prosedürü yok. Araca bindiğiniz zaman biletinizi bir alete okutmak zorundasınız. Okutmadığınız takdirde bilet kontrolcüsüne denk gelirseniz 100 Ziloti civarında bir ceza ödemek zorunda kalırız.
Metin ve fotoğraflar: İbrahim Büyükeken
24.08.2015