11 Temmuz 2018. Başkent Ulanbatur’da tam bir bayram havası. Yüzyıllardır yapılan geleneksel bir kutlama başlıyor; Naadam Festivali. Üç gün sürecek bu kutlamaları izlemeyi heyecanla bekliyoruz. Şehrin merkezinde stadyuma doğru otobüsümüzle yol alırken, havanın hafif serin olduğunu ve uzaklardan yaklaşan yağmur bulutlarının ağırlığını fark ediyoruz. Rengârenk geleneksel kıyafetleri ile yolları dolduran Moğolların sevincine ortak oluyoruz.
Kalabalıklarda kaybolmamak için grup hep beraber hareket ediyoruz. Stadyuma yakın üstü kapalı bir alanda, oyunlara bu yıl eklenen bizdeki okey taşlarını andıran pullarla oynanan geleneksel yarışmalarını izliyoruz. Farklı kostümleri ve başlıkları ile tümü erkeklerden oluşan yarışmacılar gırtlaklarından gelen müzikal ezgilerle oyunun aşamalarına tempo tutuyorlar.
İlerliyoruz, oldukça geniş bir alanda kadın okçuların yarışmalarını izlerken hepimiz çok mutluyuz. Hep bir ağızdan söyledikleri şarkılar ve ellerini gökyüzüne açarak yaptıkları kutlama seremonisi hepimizin sempatisini kazanıyor. Yakınımızdan geçerek sahayı kontrol eden görevlileri hemen fotoğraflıyoruz.
Stadyuma yaklaşırken festival pankartları ve önünde çekim yapan onlarca insanın sevincine tanık oluyoruz. Biletlerimiz ile yerlerimizi bulup, yakın mesafelere minik gruplar halinde dağılıyoruz. Yağmur bulutları yakında, görevliler şemsiye dağıtıyorlar. Sahaya oldukça yakın mesafedeyiz. Çadırlar, gösteri grupları, güvenlik görevlileri ve biz izleyiciler, her şey hazır ve geçit töreni başlamak üzere. Tüm koltuklar doluyor. Yurtdışından binlerce misafiri var festivalin, aynı gökyüzü altında aynı heyecanla atan binlerce yürek var burada.
Protokol yerini alınca, marşlar eşliğinde atlı göstericiler sahaya giriyor. Coşkulu sunum ve anlatımlara, tezahüratlar eşlik ediyor. Ardından gösteri grupları birer birer geçiyorlar ve selamlıyorlar seyircilerini. Şaman kıyafetliler, kobra, at, ejder, deve, yak, keçi gibi hayvan figürlerini öncelikle izliyoruz.
Merkezde ‘Hayat Ağacı’ var. Çevresinde son derece güzel hazırlanmış anlamlı gösteriler yapıyorlar. Sahnede iki farklı platformda, klasik müzik ve otantik müzik sanatçılarının eserleri ile taçlanan, nefis gösteriler devam ediyor.
Sırada Moğol yakları, atları, köpekleri, çift hörgüçlü develerinin geçişi var. Minik güreşçi çocuklar ve balerin kızlar oldukça sevimliler. Meslekleri tanımlayan gruplar geçiyor, tıpkı bizim de alışık olduğumuz gibi.
Yağmur başlayıp hızlanıyor. Sahanın içi ve tribünler renkli şemsiyelerle dolu şimdi. Gösteri yapacak mini balerin kızlarda gözüm. Bizler oturduğumuz yerlerde soğuktan ürperirken, göstericilerin fazla etkilenmediğini görmek şaşırtıcı geliyor. Dünyanın en soğuk başkentlerinden birinde yaşadıkları için olsa gerek, belki de heyecandan, oldukça rahat görünüyorlar. Bayraklı süvariler oldukça alkış alıyor. Atlarının üzerinde akrobasi yapan genç hanımların gösterisi ile heyecan doruğa çıkıyor. Rehberlerimizin sıcak çay ikramı ile seyrimiz devam ediyor.
‘Üç erkek oyunu’ anlamına gelen Naadam; okçuluk, güreş ve at yarışları ile devam edecek daha yüzlerce yıl. Dini ve siyasi açıdan da önemli sayılan bu etkinlik Moğolları aynı çatı altında birleştiriyor. Stadyumda yakılan dev meşale bu büyük enerjinin göstergesi adeta. Yüzyıllardır kutlanan, 11-13 Temmuz tarihlerinde yenilenen festival Moğolistan’ı tanımak için kaçırılmayacak bir fırsattı gerçekten de. Festival geleneği, belki de 13. yüzyıl başlarında Cengiz Han’ın yükselişinden bile öncelere dayanıyor. Eski Yunan Olimpiyat oyunları ile de karşılaştırılabilir bu yönüyle.
Günün programında Milli Tarih Müzesi var, stadyum tümüyle boşalmadan park yerine ulaşıp yoğun trafikte yol almalıyız. Müzede, Moğolistan’ın genel tarihi ve Türklerin bölge tarihindeki yerlerine ait eserleri görüyoruz. Prehistorik dönem, antik dönem devletleri, geleneksel kıyafetler ve takılar, haritalar üzerinde 17.-20. yüzyıllara ait anlatılanlar, 1921-1990 arasındaki sosyalist ve sonrasındaki demokratik yönetim ve dahası hepsi burada bir film şeridi gibi geçiyoruz içinden. Hangisini çekelim telaşı ile bir o yana bir bu yana bakarak ilerlerken fotoğraf makinelerinin ve cep telefonlarının hafızalarını hızla doldurduğumuzu fark ediyoruz. Müzeye veda ederken yönümüz bu defa, o pek ünlü etnik müzik ve dans grubu Tumen Ekh’e doğru.
Tiyatro salonuna vardığımızda, duvarlarda sanatçıların ve gösterinin içeriği ile ilgili fotoğraflar karşılıyor bizleri. Salon boşalıyor ve bir süre sonra biz yerlerimizi alıyoruz. Dinlerken ya da dansları izlerken sınırsız bir coğrafyada rüzgârlarla, bulutlarla yol alıyorsunuz sanki. Gırtlak müziği, şaman dansları, geleneksel enstrümanların ezgileri, epik figürler, maskeli dansçılar bizi farklı boyutlara taşıyor adeta. Gösteri, esnek hareketleri ile kıvrılıp, bükülen nefesimizi tutarak izlediğimiz genç bir sanatçının şovu ile sona eriyor.
Şehirde tanıştığımız bize pek de yabancı olmayan bir oyun var. Akşam yemeklerimizi beklerken kendi aramızda eğlendiğimiz ve evlerimize de taşıdığımız bu oyun; Âşık oyunu. Koyun ve keçilerin arka bacaklarında bulunan dört yüzlü kemikle oynanan bir oyun. Eski Türkçede oyun zarı anlamına gelen ‘aşuk’ sözcüğü ve ‘Âşık atmak’ deyimini pek çoğumuz biliriz. Bu kemikler, Modern oyun zarlarının atası sayılabilir. Moğollar, kemiği fal bakmak için, muska olarak ve farklı oyunlarda taş olarak kullanmaya devam ediyorlar.
Otelimize dönüp biraz dinlendikten sonra akşam saatlerinde, merkezde yer alan meydana yürüyoruz. Işıklandırılmış binalar arasında, devasa meydanın tam ortasında, oluşturulan platformda konserler başlamış ve tüm hızıyla devam ediyor. Bayramlarının ilk günü havai fişek gösterileri olacağı bilgisini almıştık. Pop müzik eşliğinde coşan kalabalıklar, dakikalar boyu devam eden görsel şöleni büyük bir coşku ile çığlıklarla izliyoruz.
Otelimize dönüp biraz dinlendikten sonra akşam saatlerinde, merkezde yer alan meydana yürüyoruz. Işıklandırılmış binalar arasında, devasa meydanın tam ortasında, oluşturulan platformda konserler başlamış ve tüm hızıyla devam ediyor. Bayramlarının ilk günü havai fişek gösterileri olacağı bilgisini almıştık. Pop müzik eşliğinde coşan kalabalıklar, dakikalar boyu devam eden görsel şöleni büyük bir coşku ile çığlıklarla izliyoruz.
Hayat ağacının altında başlayan dansımız, patlayarak gökyüzüne yükselen ışıltılarla hep devam etsin.
Sonsuz huzur ülkesinin özgür çocukları, bayramınız çok
Şimdi yıldızlardan bizi izleyen, yitip gidenler
Devriniz, daim olsun…
Metin ve fotoğraflar: Deniz Can / Kartalın Gölgesinde -8
11.07.2018