MİDİLLİ (LESVOS) GEZİ NOTLARI

Bizim bildiğimiz adıyla Midilli, Yunanca Lesvos, Lesbos, Mitilini, kendinizi evinizde hissedeceğiniz, bize benzeyen yüzler göreceğiniz, sıcak insanların tertemiz büyük adası… Komşu evi gibi, çok yakın, çok tanıdık…

Ben size, ne adanın ilk defa Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde bizim himayemize girmesi, ne Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa’nın Midilli doğumlu olması ne de yüzölçümü gibi ansiklopedik bilgiler vermeyeceğim. Niyetim, keyifli bir gezi yazısı okumanız olacaktır. Umarım, sıkılmadan okuyabileceğiniz, adayı da bir nebze olsun tanımanıza imkân verecek satırlar okursunuz.

Yolculuk; Ayvalık Deniz Hudut Kapısı’nda başlıyor. Doğal olarak adaya girebilmeniz için Schengen vizesine ihtiyacınız olacak. Ancak, yoksa bile üzülmeyin, adaya ulaşımı sağlayan Turyol ve Jale Tur, kapıda günlük vize imkânı sağlıyor. Sanıyorum 25 Euro karşılığı ve bir takım evraklar eşliğinde günlük vize alabiliyorsunuz. 1,5 saatlik keyifli bir deniz yolculuğundan sonra adaya ayak basıyorsunuz. Gümrükten çıkar çıkmaz, araç ve motor kiralayabileceğiniz ofisler bol miktarda mevcut. Aracın cinsine göre,50-65 Euro arasında günlük araç kiralayabilirsiniz. Şunu da hatırlatmakta fayda var ki; Midilli Ege’nin üçüncü büyük Yunan adası ve araç kiralamadan iki günde gezilip, bitirilecek kadar küçük bir ada değil. En azından 4 ila 5 gün ayırmanız gerekebilir.

Feribottan indiğinizde Mitilini merkeze inmiş oluyorsunuz. Şehrin tam merkezindesiniz. Taxi ile otelinize ya da gitmek istediğiniz bölgeye ulaşabilirsiniz. Taxiler ucuz. Sahil şeridinde tahta masalı tavernalar ve sokak kafeleri sizi karşılayacak. Daha önce Yunanistan ana karada Kavala’ya gittiyseniz, oraya çok benzeteceksiniz. Ben çok benzettim. Taş evler görkemli ve güzel. Her yer tertemiz, pırıl, pırıl… Trafik düzenli. Bir harita edinip, adayı hem daha iyi tanıma, hem de gezme fırsatı bulabilirsiniz. Tabela meselesi bizdeki kadar iyi değil ama yine de Yunanca harfleri benzetmeye başlayınca, kaybolmadan yön bulabiliyorsunuz.

Konaklama ve yeme içme oldukça ucuz. Bizler, Bodrum ya da Alaçatı da hakikaten inanılmaz kazıklanıyormuşuz. Bunu bir kez daha iyi anladım. Konaklayacağınız oteli Midilli merkeze yakın bir yerde seçerseniz, akşamları yarım saatlik yürüme mesafesi ile hem fotoğraf çekebilir, hem de sahilde yer alan tavernalarda muhteşem mezelerin, balığın ve tabi ki uzonun keyfini doyasıya çıkarabilirsiniz. Tavernalarda çalışanların çoğu, çat pat Türkçe biliyor, menülerin tek sayfası Türkçe. Her şey o kadar tanıdık ki evinizde hissediyorsunuz. Herkes güler yüzlü, sıcak, samimi. Türk misafirleri severek karşılıyorlar. Sizinle Türkçe konuşanlar bile oluyor. Olmadı ise İngilizce de biliyorlar. Her türlü anlaşırsınız yani.

Ada ile bilgiler vermeye başlamadan önce şunu da belirtmek isterim ki; adanın pek çok yerinde Türkiye’de kullandığınız telefon operatörünü kullanabiliyorsunuz. O yüzden boşuna yabancı operatöre geçmeyin derim. Daha önce de yazdığım gibi, Midilli oldukça büyük bir alana yayılmış, Ege’nin üçüncü büyük Yunan adası. İki büyük körfezi yani iç denizi var. Dağlık ve nereye baksanız yaşlı ama bakımlı zeytin ağaçlarını görebileceğiniz, zengin bir yeşil coğrafyaya sahip. Yerel ekonomisi, tarıma, balıkçılığa, zeytinyağı üretimine, az miktarda hayvancılığa ve tabi ki turizme dayanıyor. Günde beş kez Atina’dan, bir kez de Selanik’ten uçak iniyor adaya.

Adayı keşfetmek için çıktığımız yolculuğumuzun ilk gününde doğu sahillerini kuzeye doğru takip ederek önce Thermi’ye ulaşıyoruz. Bu bölgede eskiden, şifalı hamamlar bulunuyormuş. Termal bir bölge olduğu anlaşılıyor. Dar sokaklarında, güzel mimari eşliğinde Lesvos mutfağının en güzel lezzetlerini tatmanızı sağlayan minik tavernalar bu köyde de mevcut. Ayrıca sahilden karşıya baktığınızda vatan topraklarından Assos (Behramkale) o kadar yakın görünecek ki gözünüze… Şaşıracaksınız.

Thermi’den sonra bir süre sahili görerek virajlı yollardan devam edip, muhteşem plajların olduğu, turkuaz mavi ve yeşilin buluştuğu Posidon’a ulaşıyoruz. Yeşil ve mavi hiç bu kadar güzel yakışmamıştı birbirine. Öğle sonrası Mantamados’dayız. Yine taş evleri ile şirin mi şirin bu köyde Türk kahvesi içiyoruz. Köyler bile o kadar bakımlı ve temiz ki, köy demeye bin şahit ister… Çoğunluğu iki katlı, güzel avluları, kavisli pencereleri ve pencerelerin önünde mutlak sardunya olan, bakımlı, temiz evler…

Buradan ayrılıp, adanın kuzeyinde bulunan Petra’ya doğru yola çıkıyoruz. Yine dağlık, virajlı yollardan Petra’ya ulaşıyoruz ve kendimizi birden beldenin girişinden sahile inen bir yolda buluyor ve şaşırıyoruz. Sahilde ağaç ve şemsiyelerin altında kumsalın tadını çıkaran, kafelerde tavla oynayan insanları görebilirsiniz. Sahili oldukça dar, denizi çakıl taşlı ve ada genelinde olduğu gibi deniz suyu oldukça soğuk. Bu günkü gezimize Petra ile son verip ertesi gün için adanın iç kısımlarını gezmeye karar veriyoruz…

İyi ki de veriyoruz. Hayatımızda görüp görebileceğimiz en güzel Yunan dağ köylerinden birini keşfetme şansını tesadüfen yakalıyoruz; Aghiasos. Midilli’ye 25 km uzaklıkta, taş sokak ve taş evlerin en güzellerini görebileceğiniz, insanların rahatça fotoğrafınızı çekmenize müsaade edeceği, ellerindeki ekmeği sizinle bölüşecek kadar, ya da mutfaklarından getirdikleri dondurmayı ikram edecek kadar misafirperver ve sımsıcak, tertemiz giyimli, yaşlıların bile ayakkabısında toz dahi bulunmayan, jilet gibi giyinmiş, erkek ve kadınların yaşadığı bu köye âşık olacaksınız. İsterseniz köy meydanında içeceğiniz bir fincan Türk kahvesi ile dilerseniz de bir kadeh Uzo ile sakinlik ve medeniyet içinde huzuru bulmanız o kadar kolay ki. Sadece gözünüzü kapatıp, derin bir nefes alın. Huzur tam da içinizde… Güzel ve şirin bir çarşısı var. Hediyelik eşya ihtiyacınızı buradan karşılayabilirsiniz. İddia ediyorum ki, bu köye âşık olacaksınız. Ve tekrar gitmek isteyeceksiniz. Ayrıca, medeniyetin zirvesine ulaşmış bu köyde bir de tiyatro salonu, kütüphane ve müze bulunuyor…

Ada bilgilerine kısa bir ara verip, şöyle bir bilgiyi de paylaşmak isterim. Bilirsiniz; Yunanlılar rahatına düşkün bir millet oldukları için, öğleden sonra Siesta zamanları. Bu sebeple öğleden sonra açık dükkân bulma şansınız pek yok. Hatta benzin istasyonları bile kapalı. Bir tek kafe, taverna, market ya da büfe tarzı yerler açık olabiliyor. O da şansınız varsa, Siz yine de alışveriş niyetindeyseniz sabahtan yapın derim. Ha bu arada Yunanistan’da tüm sağlık harcamaları bedava. Bilginiz olsun. Eğer başınıza bir sağlık problemi gelirse, devlet hastaneleri ücretsiz olarak 4/4’lük bir bakım ile sizi iyileştiriyor.

Bu ara bilgilerden sonra adayı gezmeye devam edelim. Aghiasos’tan sonra adanın güneyinde yer alan Plomari’ye doğru yola çıkıyoruz. Haritamız yol göstericimiz. Gera Körfezi’nden batı sahilini takip ederek, heybetli zeytin ağaçları arasından ve Gera sayfiye evlerinin arasından manzaranın tadını çıkararak Plomari’ye ulaşıyoruz. Yine bizi tertemiz bir sahil köyü karşılıyor. Plomari yerleşim evleri tepeye yapılanmış. Çoğu iki katlı, yine bakımlı, balkonlu ve dekoratif evler. Çarşısında hediyelik eşyalar ve hatta kendinizi yine mahallenizin pazarında hissettirecek incir, üzüm, peynir gibi yerel ürünlerden bulabilirsiniz. Plomari ayrıca Uzo’nun memleketi. En güzel üzümler Plomari’de yetişiyor ve her yıl ‘Belediye’nin düzenlediği Uzo şölenleri yapılıyormuş. Plomari’den ayrılıp, adanın güney sahilinden yola devam ediyoruz. İstikamet, Polihnitos. 15 km uzaklıktaki Polihnitos’ta Yunanistan’ın en güzel taş ev örneklerini görebilirsiniz. Şahane oymalı ön cephelere sahip bu evleri görmek için arka sokaklara girip yürüyüş yapmanıza değecektir emin olun. Yine soluklanmak isterseniz köy kahvelerinde Türk kahvesi ve Uzo içebilirsiniz.

Son durağımız Kalloni… Kalloni adanın merkezinde yer alır ve uzun mesafeler kat etmeden güzel yerler görmek isteyenler için çok elverişlidir. Bir körfez ve iç deniz diyebileceğimiz bir bölgeye yayılır. Evler yine Midilli tipik ev özelliklerine sahip, taş evlerdir. Kalloni’de balık yemek isterseniz, en iyi tercih sardalye olacaktır. Sizi lezzet açısından çıldırtacak güzellikte bir balık yiyeceğinizin garantisini verebilirim. Ancak, siparişinizi verirken, balıkların içinin temizlenmesini istediğinizi mutlaka söyleyin. Yoksa bazı yerlerde temizlemeden getiriyorlar. Bu da hoş olmuyor tabi. Bunu da dip not olarak belirteyim. Adanın en batısını Sigri tarafını gezmeye gün ve zamanımız yetmediği için bu gezi notlarımda o bölgeyi paylaşamıyorum. İnşallah bir daha ki sefere diyelim. Genel olarak adanın pek çok yerini gezdiğimi söyleyebilirim. Bir tek en batısını göremedim. Mutlaka çok güzeldir. Tekrar gidilecek…

Şimdi de biraz adada ne yenir, ne içilir ondan bahsedelim. Damak tatları tamamıyla bizimki ile aynı, hiç yabancılık çekmeyeceksiniz. Zeytinyağlı mezeler, hepsi günlük ve taze. Kabak çiçeği dolması yemeden sakın gelmeyin. Cacık, kızartma, barbunya pilaki, kalamar, ahtapot ve balığın her çeşidi muhteşem. Tabi ki Uzo. Her şeyin tadına vara vara, damağınızda hissederek yiyeceğinizden eminim. Genel olarak her yerde temiz ve iyi yemek bulabiliyorsunuz. Fiyatlarda aşağı yukarı kişi başı 10/15 Euro civarında. Dikkat edeceğiniz tek nokta, açıktan su içmemeniz yönünde olacaktır.

Kahve derseniz çok ucuz. Türk kahvesi 1 Euro. Gayet te güzel yapıyorlar. Evet, 3-4 günün yetmeyeceği çok keyifli bir Midilli gezisinin sonunda, yeniden gelme umuduyla, yine Yunan Gümrüğü’nden geçip Turyol gemimize binip, 1,5 saatlik yolculuğumuzun ardından Vatan toprağına, Ayvalık’a ayak basıyoruz. Midilli bitmedi… Yeniden gidilip, yeniden keşfedilecek, o güzel mezelerin tadına yeniden bakılacak. Bu satırları yazarken hem ben anılarımı canlandırdım, hem de size Lesvos’u az da olsa tanıtmaya çalıştım. Sıkılmadan okuduğunuzu ümit ediyorum. Sevgilerimle…

Metin ve fotoğraflar: Hümeyra Çelik

07.09.2016