‘Meteoros’ Yunanca ‘havada asılı’ demek. Yunanistan’ın Kalambaka Bölgesi’nde yüksekliği 400-500 metreye varan kayaların tepesinde 10. yüzyılda kurulmuş olan manastırlara bu nedenle Meteora adı verilmiş. Coğrafi olarak Kapadokya Bölgesi’ni andıran 60 milyon yıllık bu kocaman kaya oluşumları tepelerinde manastırlar olmasa da ilgi çekici bence.
Bölgeye akşam saatlerinde vardığım için manastırlara giremedim çünkü akşam 17.00’da ziyaret bitiyor. Ancak günbatımını izlemek ve fotoğraflamak, kayalardan birinin tepesinde dünyanın her yanından ziyaretçilerle o eşsiz deneyimi yaşamak unutulmaz oldu.
Kalambaka çok fazla ziyaretçi çeken bir yer olduğundan dağların eteğindeki Kastraki Kasabası’nda çok sayıda konaklama seçeneği var fakat benim tercihim dolunay eşliğinde dağdan inerken önüme çıkan kamping oldu.
Dağın büyülü atmosferinden uzaklaşmak istemedim çünkü. Başımın üzerinde bir çatı yerine ağaçlar olsun istedim. Akşam yemeğini ise biraz daha aşağıdaki et lokantasında yedim.
Dağlık bölgede yetişen kuzuların tadı çok lezzetli. Ertesi sabah manastırların bazılarını ziyaret etmek için tekrar dağa tırmandım. 16. yüzyılda sayıları 24 olan manastırlardan sadece 6‘sı bugün aktif durumda. Geçmişte manastırlarda sadece rahipler ve keşişler yaşarken Meteora’da 1925’te çıkan yangın sonrasında rahibeler de bölgede yer almışlar. Hatta bazı manastırlarda sadece rahibeler yaşıyor.
Günümüzde aktif olan Büyük Meteora Manastırı, Varlaam Manastırı, Agios Stephanos, Holy Trinity, Agios Nicholas ve Rousanou manastırlarından, zamanım az olduğu için üçünü ziyaret edebildim.
Manastırlarda geçmişten günümüze elişi ahşap oymalar, değerli metallerden törenlerde kullanılan malzemeler, el yazmaları, rahiplerin tören giysileri sergileniyor.
Beni en çok etkileyense günümüze dek kalan duvar resimleri oldu. Ortodoks Hıristiyan inancın betimlemelerinden oluşan bu freskler restore edilerek korunmuşlar. Meteora hem eşsiz atmosferi hem de tarihi değeri için mutlaka görülmeli.
Metin ve fotoğraflar: Gültürk Köroğlu
18.10.2016