Yaz yaktıydı, sıktıydı derken, işte yine yazın sonu göründü. Bu yıl halkımız denizden her zamankinden daha fazla yararlandı. Denizin bir nimet olduğunu konuştular yüzerken. Daha bir dikkatli bu yaz insanımız. Çevreyi daha az kirletiyor, daha az gürültü yapıyor ve daha çok denize giriyor.
Sabahın köründe, henüz güneş yüzünü göstermeden, Konyaaltı Sahili dolup taşıyor. Hani dikkat etmesen yüzerken kolun bacağın çarpacak. Bu da beni çok mutlu ediyor. Artık Antalya’da deniz var. Plajlarda da mavi bayrak. Mavi bayrak almanın koşulu temiz ve güvenli olması olmalı. Bunlardan dolayı hak etmiş olmalı. Bayrak rüzgârda salındıkça biz de denizin ve sahilin sağlıklı olduğundan emin yüzmeliyiz.
Halk ne denli dikkatliyse, yetkililer de ondan daha çok dikkatli olmalı. Ara sıra sahilde dolaşmalı, bazen de halkın arasında denize girmeli diye düşündüm. Çünkü uzaktan kumanda her zaman işe yaramayabiliyor. Gerçek insanın kendi gözüyle gördüğü değil midir? Bugün yüzdüğüm plajda elektrik kablosunun üstünden atlayarak geçtim. Eğer o kabloyu görmeseydim ayağıma geçebilirdi. Elbette kablo çıplak değildi, ama ortalarda bir kablo dolaşması doğru mu? İşletmeci bu kabloyla yolun kıyısına kondurduğu dondurma dolabını çalıştırıyor. Dondurma almak isteyen bir metre yürüyüp büfeden alamaz mı? İlle de her satılacak şeyin gözümüze sokulması mı gerekir?
Yaz geldiğinden beri ne zaman denize gitsem, çevremde ‘cankurtaran var mı’ diye bakınıyorum. Çünkü mavi bayraklı bir plajda böylesi bir koşul olmalı diye düşünüyorum. Belki ben tanıyamamışımdır diye sorduğum her görevli “Burada hibir plajda yok” yanıtını verdi. Bir mavi bayrağa baktım, bir de kum gibi kalabalık yüzenlere ve denize emanet ettim onları. Çünkü insan kurtaracak denli iyi yüzen yok denecek kadar azdı.
Dün bir adam denizden çıktı, çantasını topladı, sıra duş almaya gelince, özenle kocaman şampuan şişesini çıkardı, avucuna doldurdu, köpük köpük yıkanmaya başladı. Çevreme bakındım, uyaracak görevli aradım hiç kimse oralı değil. Ben uyardım “Bilmiyordum” dedi alaylı bir sesle. Ben görevliyi de uyarayım derken, bir genç geldi o da şampuanla yıkanmaya başladı. Ona da söylendim, aldığım yanıt çarpıcıydı: “Ben burada görevliyim, şampuanın yasak olduğunu da biliyorum, ama keyfimden değil, terlediğim için şampuanla yıkanıyorum.” Ben şaşkın bakakalırken, köpüklü sular denize doğru suçlu suçlu akıp gitti.
Artık söylenecek ne kaldı? “İmam….sa, cemaat …r” Evime doğru yola çıkarken, bilinç kazanmanın hiç de kolay olmadığını, dökme suyla değirmenin dönmediğini yineleyip durdum. Kim demişti “İnsan bilinci kadar insandır” diye?
Canlar denize, deniz vicdanlara emanet. Mavi bayraklar da yetkililere.