İkinci günün sabahı bizim için saat 07.00 civarında başladı. Yaylı yataklarına, yumuşak yastıklarına alışkın ekip için gecenin haliyle zorlu geçtiğini söyleyebilirim. Küçücük çadırların içinde sert ve kısmen pürüzlü toprak zemin üstünde üstelik dağ başında uyku alışkın olmayanlar için pek de kolay değil. Kendi payıma ve küçük yolucunun adına, biz yattığımız yeri biledik diyebilsem de, çadırdan çıkan diğer yürüyüşçüler için aynı şey geçerli değildi. Yine de uyandığında Ölüdeniz ayaklarının altındaysa ‘buna değer’ ortak cümlemizdi.