Dünkü yazımda, ağustosböceği ile karınca masalından bahsetmiş. Yazının sonunu da La Fontaine’den Masallar devam ediyor diye bitirmiştim. Bu ülkede; ağustosböceği ile karıncanın masalları sona erecek gibi değil.
Masal, aynı masal. Kişiler, konular aynı ancak olayların seyri bir az değişmiş. Karınca yaz boyu çalışırken ağustosböceği yine saz çalmış. Benzer hikâyeler tekrar edilmiş yani. Tabi kış gelmiş karınca sıcacık evinde afiyet içinde yaşıyorken yine masalda olduğu gibi bir gün kapısı çalınmış. Karınca yine masalda olduğu gibi kapıyı açınca karşısında ağustosböceğini buluvermiş.
Karınca, ağustosböceğinin yaz boyunca saz çaldığını şimdi aç kalmış olduğunu ve yemek istemeye geldiğini düşünerek, “Yine yemek istemeye geldin değil mi?” Demiş. Ve ağustosböceğini hiç dinlemeden konuşmasına devam etmiş; “Biraz çalışmış olsaydın böyle aç kalmazdın.”
Buraya kadar her şey La Fontaine’nin anlatmış olduğu masal gibi. Ancak ağustosböceği, karıncaya; “Yoyo!… Yanlış anladın” demiş. “Yaz boyunca saz çaldım, biraz para kazandım. Hatta meşhur oldum. Şimdi Avrupa turnesine çıkıyorum. Belki oralardan istediğin bir şeyler vardır diye düşündüm. Bir de halını hatırını sorayım dedim” demiş.
Bizim çalışkan karınca çok şaşırmış bu işe. Hem ağustosböceğinin hiç aç bir duruşu da yokmuş. Üzerinde kürk, arkada bir limuzin araba, şoförü ile bekliyor. Durumu hemen toparlamış bizim güngörmüş karıncamız; “Yok, bir şey istemiyorum” demiş. “Ama Fransa’ya uğrayacaksın değil mi?” Diye sormuş. Ağustosböceği de; “Evet” deyince eklemiş bizim çalışkan karınca; “İyi o zaman. Fransa’da La Fontaine diye biri var. Ha onu görürsen yüzüne bir tükür benim için.”
Işık ve sevgi ile…