Körler Sağırlar Birbirini Ağırlar

Aylardır hükümetin gündemini oyalayan ve detayları bir türlü paylaşılmayan nükleer anlaşma bugün Greenpeace, Küresel Eylem Grubu ve Yeşiller Partisi’nin ortak düzenlediği basın toplantısında kamuoyuna sızdırıldı. Basın toplantısına ev sahipliğini Greenpeace Akdeniz Ofisi yaptı.

Rusya ile imzalanan nükleer anlaşmayı incelediğinizde, 4 ana başlık öne çıkıyor: Haksız rekabet koşulları içinde imzalanan anlaşma ile AB ile bağlar koparılıyor, TAEK’in güvenlik konusundaki yetki alanı sınırlandırılıyor, atık sorununa bir çözüm getirilemiyor ve akıllı enerji sisteminin kurulması önünde dev bir engel oluşturuyor.

Türkiye’nin enerji geleceğinin derme çatma politikalarla, oldubittiye getirilerek oluşturulması hem tehlikeli hem de akılsızcadır. Bu anlaşma ile Başbakan Erdoğan gözleri bağlı bir şekilde, nükleer güvenlik ve atık gibi konuları Rusya’ya teslim ediyor. Bir de üstüne hızlı tren projesine benzer bir hızla nükleer santral yapılması öngörülüyor. Üstelik Avrupa Birliği çerçevesindeki tüm düzenlemeler ihlal ediliyor. Bunu da nükleer güvenlik alanında sicili bozuk, üstelik enerjide ciddi oranda bağımlı olduğu Rusya için yapıyor.

Anlaşmaya göre nükleer atıkların Rusya’ya işlenmek üzere gönderilmesi bir zorunluluk değil ve başka bir anlaşmaya tabii. Rusya’nın henüz VVER 1200 atıklarını işleyecek bir tesisi yok. Bu tesis 30 yıldır inşa halinde. Nükleer santralin ilk ünitesi devreye girdiğinde bu tesisin de açıldığını varsaysak bile risklerle karşı karşıyayız. Nükleer atıklar gemilerle taşınarak boğazlardan geçirilecek. Olası bir kazada Türkiye’nin İstanbul gibi nüfus yoğunluğu en yüksek bölgelerinde, Çanakkale gibi şehirlerimizde veya Antalya gibi turizm merkezlerinde bir felaket meydana gelebilir.
 

Güvenlik sorumluluğu kimde?

Rusya, anlaşma ile 2017 yılına kadar ilk reaktörü teslim edeceğini kabul ediyor. Rusya 1 yıl içinde tüm lisansları alsa bile bu 2011 sonu demek. Bu durumda 5 yıl içinde reaktörü inşa etmesi gerek. Sonra da test aşamasına geçecek ki; 2017’de ilk elektrik şebekeye verilsin. Bu durumda kaza riski çok yüksek. Rusya benzer bir modeli Çin’de 9 yılda inşa etmesine karşın Çin yetkilileri santralin kalitesi konusunda kaygı duyduklarını açıkladı. Bu da hızlı tren kazasına benzer bir kazaya çok daha korkutucu boyutlarda davetiye çıkarıyor.

Üstelik anlaşmada nükleer güvenliğe yönelik hiçbir net ölçüt konulmuyor. Nükleer güvenlikten sorumlu kurum olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), hem Başbakan’a hem enerji bakanlığına, hem de Rus şirketine bağımlı kılınıyor. İstediğiniz yere çekebileceğiniz baskı altında bir kurum. Oysa TAEK Türkiye yasalarına göre nükleer güvenlikten sorumlu. Bu sorumluluğun tüm siyasi etkenlerden bağımsız çalışması gerek.

Hükümet adeta AB ile bağlarını koparıyor

Hükümet kendi elleriyle bir Rus şirketi için haksız rekabet koşulları yaratıyor. Nükleer güvenlik meselesi bağımsız değil, bu nedenle de siyasallaştırılmış bir kurum olan TAEK’e teslim ediliyor. Nükleer enerjiye AB’de her türlü devlet teşviki yasak iken, bu anlaşmayla 15 yıl alım garantisi ve Akkuyu sahasının devredilmesi ile doğrudan devlet teşviki sağlanıyor.

Türkiye’de Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) süreçleri zaten zayıf ve göstermelik iken bu anlaşmada hiçbir madde bulunmaması da nükleer santrallerin AB ölçütlerinin hiçbirine uyulmadan inşa edileceği anlamına geliyor. Bu anlaşma ile AB’ye vaat edilen demokratik sözler de çöpe atılıyor.