Köroğlu’nu ve Köroğlu Dağları’nı anlatmadan önce Bolu coğrafyasının genel özelliklerini bilmekte yarar var. Genel anlamda dağlık arazilerin yoğunlukta olduğu Bolu’nun özellikle ormanlık alanlarının çoğu bin metrenin üzerindedir. İlin yarısından fazlası (% 56) dağlık alanlarla kaplıdır. Dağ yükseltileri kuzeyden güneye ve batıdan doğuya doğru gidildikçe artmaktadır.
Karadeniz kıyı şeridinden itibaren ikinci dağ sırasını ilin kuzeyindeki Bolu Dağları oluşturur. Kıyıdaki dağlara nazaran daha yüksek olan bu dağların en yüksek noktası 1980 metre ile Çele Doruğu ve 1911 metre ile Naldöken Tepe’dir. İlin güneyindeki yüksek diğer dağlar; Elmacık Dağları ile Abant Dağları ve Sünnice Dağı ile Gerede’nin kuzeyindeki Arkut Dağı’dır.
Abant Dağları 1785 metre yükseklikte zirve yapan, kireçtaşı ana kayasından oluşan bir dağ silsilesidir. Kuzey yamaçları genellikle Uludağ Göknarı ormanları, güney yamaçlar ise daha çok karaçam ve meşe çalılıklarıyla kaplıdır. Abant Dağları, Karadeniz kıyısıyla bağlantılı öksin flora ile İç Anadolu bağlantılı step (İran-Turan) flora bölgesi arasında geçiş veya sınır oluşturur.
Bolu coğrafyasının en yüksek dağlardan biri olan Köroğlu Dağları’nın zirvesi 2499 metredir. Volkanik oluşumlar ve yağışlar sonucu derin vadilerin oluştuğu Kıbrısçık Platosu da Köroğlu Dağları’nın güneyinde yer alır. Özellikle 1854 metre rakımlı Seben Dağları zengin ağaç türleri ile oldukça yoğun bir orman örtüsü ile kaplıdır. Dağlarda orman sınırının üzerinde nemli soğuk koşullar altında yetişen dağ çayırlıkları bulunur. Burada yıllık ortalama sıcaklık 4 0C’nin altındadır. Yazın ortalama 15 0C’nin üzerine kadar çıkan sıcaklık, kışın sürekli olarak 0 0C’nin altındadır.
Köroğlu Dağları
Bolu’nun 35 km güneydoğusunda bulunan Köroğlu Dağları, İç Batı Karadeniz’deki bir sıradağdır. İç Anadolu Bölgesi’ni Karadeniz Bölgesi’ne bağlayan Köroğlu Dağları, doğuda Osmancık dolaylarında Kızılırmak dirseğinden, batıda Bilecik dolaylarında Sakarya Vadisi’ne kadar uzanır.
Kuzeyindeki Bolu-Ilgaz Dağları’ndan Devrez ve Ulusu-Gerede Çayı yatakları ile ayrılır. Güney sınırını ise Sakarya Nehri, Kimir Çayı ve Kızılırmak tayin eder.
Dağların doğu batı istikametinde uzunluğu yaklaşık 400 km civarındadır. En yüksek noktası Aladağ kütlesi üzerindeki Köroğlu Tepesi’dir. Bu dağ silsilesi üzerindeki diğer yüksek noktalar; Özbek Dağı (2313 m), Yıldırım Dağı (2034 m), Işık Dağı (1998 m) ve Semen Dağı’dır (1882 m). Köroğlu Dağları, çok sık çam ve gürgen ağaçları ile kaplıdır. Bölgede yaşayan halkın büyük bir kesimi geçimini orman ürünlerinden sağlar.
Köroğlu Dağları bölgesinin genel iklimi, Karadeniz iklimi diye adlandırdığımız yaz ve kış bol yağış alan iklimdir. Ancak bölgenin güney kesimlerinin iklimi kara iklimine daha yakın olduğu gibi bitki örtüsü bakımından da diğer bölgelerine nazaran fakirdir.
Köroğlu Dağı’nın güneyinden geçen Uludere, güneybatıda Aladağ Çayı ile birleşerek Sarıyar Barajı’na dökülür. Uludere Vadisi’nden Köroğlu Dağı’na doğru bir görüntü alınacak olursa, yüksekliğin kısa mesafelerde hızla arttığı görülür. Bu iki yer arasındaki yükselti yaklaşık 1500 metredir.
Köroğlu Dağı’nın yapısını, neojen volkanik seri oluşturmaktadır. Köroğlu-Işık Dağları volkanizmasındaki lavların içinde andezitlerin hâkim olmakla beraber bazalt, labrodorit andezit ile andezit-dazit arasındaki tiplerin bulunur. Bu volkanik üniteyi yaran Uludere Vadisi’nde ise alüvyonlar görülür.
Köroğlu Dağı’nın yamaçları yüksek platolarla çevrilmiştir. Yüksek volkanik platoları kesintiye uğratan en önemli unsur ise; Uludere olup ona da pek çok periyodik akarsu bağlanmaktadır. Kıbrıscık İlçesi’nin üzerinde kurulduğu yüksek platolardan kuzeye doğru gidildikçe Köroğlu Dağı ünitesinden oluşan dağlık-tepelik bir alana geçilir.
Alçak kesimlerde, orman tahrip alanlarında ahlât ve kayın vardır. Daha yükseklerde, kızılçam ve daha sonra da karaçam yer alır. Karaçamdan daha yükseklerde sarıçam görülür. Karaçamdan sarıçama geçiş zonunda ise göknar ve ardıç vardır. Yerleşmelerin büyük kısmının Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde ve daha önce kurulması, bu özelliklerini günümüzde de yansıtması, Köroğlu Dağı’nı yerleşme coğrafyası ile çalışanlar açısından cazip hale getirmiştir. Fiziki faktörlerin yanında Moğol İstilası ve Celâli Ayaklanmaları gibi tarihi olaylarında nüfus ve yerleşme üzerine etkisi görülmektedir.
Nitekim 16. yüzyıl ortalarından 19. yüzyıl başlarına kadar devam eden Celali Ayaklanmaları, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflama dönemlerinde daha da şiddet kazanmıştır. Günümüzde de eski kuruluş yerlerini koruyan köylerin yer şekillerine göre kolayca görülemeyen, yollardan uzak yerlerdeki orman içlerinde kurulmasının nedenini bu asayiş bozuklukları ve savunma gereksinimi teşkil etmektedir. Celâli Ayaklanmaları nedeni ile pek çok insan ölmüş, bu yüzden köylerin bir kısmı uzun bir zaman yıkıntı halinde ve tarlalar ekilemeyecek şekilde kalmıştır. 16. yüzyıl ‘Tahrir Defterleri’nde görülen pek çok köy 19. yüzyıla gelinceye kadar ortadan kalkmıştır. Bu durumlara sebep olan etkenler; isyancıların köyleri yağmalamaları ve köy halkının toplu göçlerine bağlıdır.
Nüfus ve yerleşme özellikleri
Köroğlu Dağı’nın güneyinde nüfusun yoğunluk kazandığı kesimler, doğal koşulların ekonomik faaliyetlerde çeşitliliğe olanak verdiği yerlerdir. Bu nedenle, köylerin çoğunun Uludere Vadisi’nin etrafında sıralandıkları görülür. Daimi yerleşmeler 1000-1300 metreler arasında yer almaktadır. Bundan sonra ise, 1250-2350 metreler arasında, yaylalar kuşağı vardır. Yüksek platolarda, ana kayanın yüzeyde olduğu yerlerde tarım imkânları gelişememiştir. Eğim koşullarının ve edafik faktörlerin yerleşmeye uygun olduğu kesimlerde ise, yerleşmeler kurulmuş ve dolayısıyla buralarda bir nüfus toplanması söz konusu olmuştur.
Köroğlu Dağı çevresindeki nüfusun başlıca ekonomik faaliyetleri yüksek platolarda yapılan doğal koşulların elverdiği ölçüde hayvancılık ve ormancılıktır. Bunlardan, hayvancılık yörenin başlıca geçim kaynağıdır. Özellikle de koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvancılık yapılır. Ormancılık ise ekonomik faaliyet olarak önemini giderek yitirmeye başlamıştır. Şöyle ki; Köroğlu Dağı ve çevresi uzun yıllardır iskân alanı olarak bilinçsizce kullanılmaktadır. Zengin ormanlara sahip olan yörenin bitki örtüsü çeşitli dönemlerde aşırı ölçüde tahrip edilmiştir.
Ormandan kereste satışı, yakacak temin etmek, yapı malzemesi olarak ağaç kullanmak gibi faaliyetler ormanın geri çekilmesine yol açmıştır. Buna insanların orman içinde hayvan otlatmaları (özellikle keçi otlatmaları) ve orman açma alanlarından ekonomik faaliyet alanı elde etmeye yönelik çabaları da eklenince gür bitki örtüsü aşırı ölçüde tahrip olmuş ve ormanın alt sınırı giderek yükselmeye başlamıştır. Günümüzde Köroğlu Dağı ve çevresi (Kıbrısçık ve köylerinde görüldüğü gibi) yurdumuzun, ormanı en çok tahrip gören kesimlerindendir. Doğanın aşırı tahribatı, doğal dengenin bozulması ile sonuçlanmıştır. Bitki örtüsünün kaldırılması ile erozyon artmış ve volkanik ana kaya yüzeye çıkmış, bu da tarım olanaklarını kısıtlamıştır.
Bozulan doğal dengeyi yeniden kurmak, ormanları korumak amacıyla çıkartılan kanunlarla Kıbrısçık ve çevresindeki nüfus ormandan eskisi kadar kolay gelir elde edememeye başlamıştır. Böylelikle nüfusta bir göç olgusu söz konusu olmuş ve yörenin nüfusu azalmıştır.
Köroğlu
Köroğlu Destanı, Türk dünyasının hâkim olduğu geniş bir coğrafyada farklı din ve milli özelliklerle anlatılan bir destan olarak yaşatılmaktadır. 16. asırda yaşamış, kör edilen babasının öcünü almak için dağlara çıkmış ve kendine mahlas olarak Köroğlu’nu seçmiş bir şairdir.
Halk arasındaki bir başka rivayete göre aşk yüzünden dağlara çıkmış ve eşkıyalık etmiştir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde verdiği bilgiye göre Anadolu’nun kuzeybatısında yaşamıştır. Adının Ruşen Ali olduğu ve Bolu civarında yaşadığı kaydına rastlanmıştır.
Köroğlu küçük bir çocukken, baytar olan babası, hizmet ettiği Hasan Paşa’ya seçtiği iki tayı beğendiremez. Bu yüzden gözleri çıkarılmak suretiyle cezalandırılır. Köroğlu böyle zulüm görmüş bir babanın oğlu olarak büyür ve delikanlı olur. Babasının felaketine sebep olmuş taylara da (Kör’ün tavsiyesine göre) bakılmıştır. Bunlardan bir tanesi, Köroğlu’nun ‘Kırat’ı olacaktır. ‘Kırat’ eşi bulunmaz bir küheylan olunca, kör baba, ona oğlunu bindirir ve intikamını almak için dağ başlarına yollar. Körün oğlunun adı, bu ayaklanmadan itibaren Köroğlu olur.
Köroğlu, Çamlıbel’de yerleşir. Kahramanlığıyla dünyaya şöhret salar. Bu şöhretiyle etrafını namlı yiğitler toplar. Bunlarda bir kısmını mağlup ederek kendine hayran bırakır; onlar Köroğlu’nun vefalı ve fedakâr yiğitleri olurlar. Bir kısmını da kaçırarak kendine yoldaş yapar. Kendi gibi kahraman bu adamlarıyla beylere, paşalara, hükümdarlara meydan okur; onları bunaltan ve titreten bir kuvvet halini alır. Beylerin, paşaların zulmünden kaçan başkaları da ona sığınır. Köroğlu, adı sıradan bir haydut olarak kalmaz, zayıfların koruyucusu olur. Zenginlerin servetini alarak fakirlere dağıtır.
Bu arada Köroğlu’nun aşkları, bilhassa sultan kızı kaçırmak gibi maceraları olur. Çamlıbel saltanatı böyle devam ederken tüfek icat edilir. Köroğlu bu delikli demiri görüp üzülür. Uzaktan bir hile ile adam öldürüldüğünü öğrenince artık yiğitliğin tarihe karıştığını ön görür.
‘Delüklü demür çıkdı, merdlik bozuldu’
Yahut:
‘Tüfek icad oldu, mertlik bozuldu,
Eğri kılıç kında paslanmalıdır.’
Köroğlu bu anlamlı mısraları söyleyip ortalıktan sır olur. Bu yazıdan bulunan bilgiler; sevgili dostum Mehmet Tokcan ile birlikte yazmış olduğumuz ve daha sonra Bolu’ya slogan olacak ‘Tabiatın Kalbi Bolu’ kitabından alınmıştır.
Metin: Mehmet Tokcan, Fotoğraflar: İsmail Şahinbaş