Buralar olmuş tam bir Türkiye. Bulgaristan’da 1,5 milyon Türk olduğunu söylüyor Kaşarcı Mehmet. Mehmet Abi’miz, yol üstünde kaşar satarak geçimini sağlayan güzel mi güzel bir abimiz. Sohbete öyle dalmışız ki, tövbe ki aklıma bile geliyorsa fotoğraf çektirmek.
Bu ‘kaşar’ olayı nereden geliyor anlatayım. Bulgar kaşarı meşhurmuş. Bende ilk gördüğümde ‘hadi canım’ dedim. Tamam, Türkler her yerde ama bu kadar değil dedim, kendi kendime.
Kaşarcı Mehmet, uzun uzadıya anlattı işin iç yüzünü. Beni güneşten kavruk, yorgun görünce içi acıdı. ‘Hele gel, oğluma sandalye getireyim’ dedi ve oturduk kaşarların yanına, şemsiyenin altına.
Anlattı Kaşarcı Mehmet ta baştan işin ‘Mehmetçikle’ olmayacağı, işin Kaşarcı Mehmet’in geçim derdinin çözülmesiyle gerçekleşeceğini anladım. Bizim oralarda işin ehline denir kaşar. Bir an siyasetçilerimiz gelir aklıma. Neyse neyse susuyorum!
Komünizm döneminde daha rahat olduklarını söylüyor Kaşarcı Mehmet. Yeme, içme, geçim daha rahatmış. Şehir dışına çıkamazlarmış ama karınları tokmuş kaşarcının. Kendi tabiri ile ‘bankada paramız vardı, üstüne fabrikamız tatile gönderirdi’ diyor.
1989 sonrası AB geçişi (diğer ülkelere) kolaylaştı fakat açız diyor. Bulgarların Türklere yaptığı ‘ayrıntı’ da cabası diyor. Orada öyle diyorlar ‘ayrımcılığa.’ İlgimi çekmişti.
Ayrılıyorum kaşarcı abimizin yanından. Birkaç km ötede bir mısır tarlasına çadırımı atıyorum. Ailem beni nerede biliyor: ‘Bir Türk restorantının bahçesinde.’ Onları endişelendirmek istemiyorum. Gece çadırımda sandviçimi yapıyorum. –ekmek, salam – sulu yemek hak getire. Para mı var?
İstanbul – Paris Bisiklet Turu (17 Ağustos – 09 Ekim 2013)
Can Beydoğan