Hadrianoupolis antik kentinde yapılan çalışmalarda bizleri hayrete düşüren en önemli bulguların başında bir kilise tabanında ortaya çıkan 15 x 23,5 m ebatlarındaki dört önemli mozaik olmuştu. Kadın, erkek, hayvan ve meyve figürlerinin yer aldığı mozaiklerin önemli bir özelliği üzerlerinde Hıristiyan inancına göre cennetteki dört nehir ‘Phison’, ‘Geon’, ‘Euphrates’ (Fırat) ve ‘Tigris’in (Dicle) personifikasyonun ve adlarının yer almasıdır. Bu tür bir kompozisyona Anadolu’da henüz rastlanılmamıştır.
Kazı yapmak arkeolojik araştırma yöntemlerinin sadece bir tanesidir. Ortaya çıkan eseri doğru okumak için sosyoloji, coğrafya, tarih, etnoloji gibi birçok bilim dalını özellikle de bu tür bölgeler için mitoloji iyi bilmek gereklidir. Hadrianoupolis antik kenti bünyesinde pek çok mitolojik öykü barındırıyor.
900 yıllık kesintisiz yerleşim
Antik kentin yayıldığı alanın büyüklüğünü, konumunu ve mitolojisini bir yana bırakarak Hadrianoupolis eski kazı başkanı Prof. Dr. Vedat Keleş’ten Sırtçantam dergisinde yayımlanan makalesinin bir bölümünden antik kentin ortaya çıkış öyküsünü okuyalım:
“Hadrianoupolis’te araştırmaların başladığı ilk süreçten itibaren çeşitli yapılar tespit edilmiş, 2003’te Karadeniz Ereğli Müzesi’nin başlattığı kurtarma kazılarından sonra Ergün Laflı 2006, 2007 ve 2008 sezonlarında kentte bilimsel kazılar gerçekleştirmiştir. Bu çalışmalarda Kilise A, Kilise B, Hamam A, Hamam B ve Geç Roma Villası olarak adlandırılan yapılar açığa çıkarılmıştır. Bunun yanında kaya mezarları, şarap işlikleri, sur kalıntıları, taş mezarlardan oluşan bir nekropol ve sarnıçlar gibi farklı mimari kalıntılarda etrafta dağınık halde yer almakta idi. Kazılar sonucu ortaya çıkarılan yapıların önemli bir özelliği zeminlerinde mozaik yer almasıdır. Ortaya koydukları sanatsal özelliklerle bu mozaikler taşra sanatı özelliği göstermeyip bu alanda güçlü bir ekolu temsil etmektedirler, ancak mimari parçalar için aynı şeyi söylemek pek mümkün değildir. Ayrıca yapılan bilimsel araştırmalar kentte MÖ 1. yüzyıldan, MS 8. yüzyıla kadar kesintisiz bir yerleşimin olduğunu da ortaya koymuştur.
Boş geçen iki yıl (2008-2009)
Antik kentle ilgili çalışmalar çeşitli nedenlerden dolayı 2008 yılında son bulmuş ve iki sezon herhangi bir çalışma gerçekleştirilmemiştir. 2010 yılında Bakanlar Kurulu’nun 30.06.2010 tarih ve 2010/683 sayılı kararıyla kentte bilimsel kazı ve araştırma izni Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Atatürk Üniversitesi adına başkanlığımızdaki bir ekibe verilmiş, çeşitli üniversitelerden bilim adamları ve öğrenciler ile interdisipliner bir şekilde çalışmalara başlanmıştır.
2010 yılında kazılar yeniden başladı
İlk sezon olan 2010 sezonunda antik kente gelindiğinde kentin tamamında yoğun bir tahribatın varlığı gözlemlenmiştir. Özellikle hassas bir malzeme olan mozaik zeminler ve Geç Roma Villası’ndaki duvar fresklerinin bu tahribattan daha fazla etkilendiği söylenebilir. Tahribatın yanında bir kazı evinin olmadığı, depo olarak tabir kazı deposu için son derece elverişsiz olan bir konteynerin kullanıldığı görülmüştür. Bunun üzerine antik kentte farklı alanlarda yeni kazı alanları açmak yerine, oluşan tahribatın giderilmesine yönelik olarak sürdürülmesi gerektiği ilkesiyle çalışmalara başlanmıştır. Bu amaçla ilk olarak kazı evi ve deposu için uygun arazi seçilmiş, kamulaştırılması yapılmış, projesi onaylanmış ve inşaatın 2012 sezonuna yetiştirilmesi amaçlanmıştır. Bunun dışında ilk sezon temizlik çalışmaları ve duvar sağlıklaştırmaları gerçekleştirilmiş, topoğrafik harita çalışmalarına başlanmıştır. Aynı yıl içerisinde Kilise B’nin üst örtü projesi hazırlanarak onaylanmış, ihalesi yapılmış ve buda 2012 sezonuna yetiştirilmiştir.
2011 sezonunda tahribatı gidermeye yönelik olarak Kilise B ve Geç Roma Villası ele alınmış, Geç Roma Villası’nın duvar freskleri sağlamlaştırılmış ve duvarlarında keeping çalışmaları yapılarak hem taban hem de duvarlar koruma altına alınmıştır. Kazısı yarım bırakılan Hamam B’de çalışmalar devam ettirilmiş sıra tipi hamamlar grubuna giren yapının hypocaust (tabandan sıtma) sistemi açığa çıkarılmış, duvarlarda sağlıklaştırma çalışmaları yapılmış ve alanın etrafı tel örgü ile çevrilerek koruma altına alınmıştır.”
Metin ve fotoğraflar: İsmail Şahinbaş