Gururu incinen Lokemu, aynı durumda olan, kocasından, babasından ya da başkalarından şiddet, tecavüz gören 13 kadınla birlikte, Kenya’nın başkenti Nairobi’nin 350 km uzağında terk edilmiş bir arazide Umoja Köyü’nü kurdu. Köyü ilk kurduklarında birçok bürokratik engellerle karşılaştılar. Ama zamanla devlet görevlilerine kabul ettirdiler.
Köyde yaşayan kadınlardan birinin akıcı İngilizcesi vardı. Uluslar arası yardım kurumlarına mektup yazarak yardım istedi. Bugün Umoja Köyü’ne AB ülkelerinden, Afrika Vahşi Yaşamı Koruma Vakfı gibi kuruluşlardan maddi yardım geliyor. Erkeksiz köyün kadınları, ayrıca inek yetiştirerek, süt ve ürünlerini satıyor.
Turistler için de köyün dışında kalmaları için ağaç evler oluşturuldu. Kadınlar, köyde kendi kurallarını koydu. Hiçbir erkek köye giremiyor.
8–10 yıl kadar oluyor, Antalya’da sabahın erken saatinde yürüyüşe çıkan kadınlar tecavüze uğramıştı. Üç kadından sadece birisi kocasına söylemişti başına geleni. Çünkü kocasına güveniyordu. İyi günde, kötü günde yaşamı paylaşacaklarından emindi. Kocası hemen o kadını boşadı. Korunacağını sanan kadın, yol ortasında kalıvermişti. Ben de dürüstlüğe verilen cezaya çok şaşırmış olmalıyım ki unutamıyorum.
Komşumuz Irak’ta geçen Haziran ayında üç kadın idam edildi. İnsan haklarıyla ilgisiz ülke, sudan nedenlerle kadınlara saldırıyor. Kendi sorunlarının hakkından gelemiyor, ama kadınlara gücünü gösteriyor. Şimdi de dokuz kadına daha idam cezası veriyor.
Kadın Köyü örnek olsun, ama kadını kurtarabilmek için galiba ‘Kadın Ülkesi’ gerekiyor. Her buluş önce düş ile olmaz mı? Bir de bakarız gerçekleşivermiş.
Bu dünya, yüreği kendinden kocaman kadınlarla dolu değil mi?