İNKALAR VE AND DAĞLARI

Peru deyince aklımıza ilk gelenler İnkalar, muhteşem And Dağları, Amazonlar, renkli kıyafetler ve dokumalar, lamalar, panflut müziği gelir. Ülkenin size sunacağı bundan çok dahası da var. Gördüklerim ve yaşadıklarımı sizlerle paylaşıyorum…

Muchos Gracias, Peru’nun tarihi eski Kolombiya medeniyetine dayanır. İnkalar, Peru’da bin yıl, ta ki 1532’de İspanyolların egemenliğine kadar sürdürmüşler. İstiladan arta kalan bu son medeniyetin akıl almaz taş ustalığının mimari örneklerinin çoğunluğu, son İnkaların başkentleri Cusco ve çevresindeki yüksek dağlarda kutsal vadide toplanmış. Bu günde orada yaşayan halk hala İnkalı Guechalıların devamıdır. Benim Peru’ya gitme nedenlerim İnka uygarlığının arta kalan tarihini görmek And Dağları’nda yürümekle beraber ülkenin çok renkli halkını, coğrafyasını, Güney Amerika müziğini, yemeklerini insan dokusunu görmekti.

Ülke coğrafik olarak üçe bölünmüş. Pasifik Okyanusu boyunca uzanan ince kıyı çöl şeridi ki hiç yağmur inmeyen bölgesi, ortasını şerit gibi kesen 6800 metrelere varan And Dağları alçalarak florası çok bol olan yağmur ormanlarıyla birleşiyor. Daha sonra ülke toprağının yarısını kaplayan geniş Amazon Havzası’na uzanıyor.

26 milyon nüfusa sahip, halkın yarısını bugün yaşayan İnkalıların devamı olan Quecha halkı oluşturuyor. Geri kalan bölümünü Aymara, Amazon Kızılderilileri melez halk ve Asya – Afrika göçmenleri oluşturuyor. Resmi dil İspanyolca, Quechua. Aymara dili de az sayıda olan Aymaralılarca kullanılıyor. Halkın yüzde doksanı sömürgenin etkisiyle doğa dininden koparılmış ve Roma Katolikleri olmuştur. Ancak hala kırsal köylerinde halk uğur getiren bereket getiren doğa tanrılarına ciddiyetle saygı göstermekte, seremoniler, müzikler, danslar, dualar sunmakta. Bir konuya değinmeden geçemeyeceğim. İspanyollar bu topraklara ayak basmadan önce yüz bin İnkali halk yaşarken iken istila sonrası yüz yıl içinde bu sayı on iki bine düşmüş, çoğu sömürge direnişinde olmuş. Diğer kısmı da alışık olmadıkları, Batı’dan gelen grip ve çiçek hastalığı mikrobundan olmuş.

Peru, dünyanın en yüksek gölüne; 4.810 metre Titicaca Gölü, en derin kanyonuna; Colca Kanyonu 3 bin üzeri, en kurak Atacama Çölü’ne ve dünyada en çok ziyaret edilen turistik tarihi İnka kenti Machupichi’ye ev sahipliği yapıyor.

Her şehir ve kasabada tipik koloni mimarisi bir plaza; meydan var. Şaşalı binalarla çevrilen bir avlu görüntüsündeki meydanlarda her zaman katedral veya büyük kilise görürsünüz. Zaten plazaları bulduysanız hiç kaybolmazsınız. Her şey o meydanda gelişir. Festivaller, en iyi dükkânlar yemek ve içme mekânları, köşelerinde ezgiler çalanlar, parkında banklarda oturup kuşları besleyenler, mısır yiyip İnca Kolası içerek günü geçirenler. Dünyada Amerikan kolasından sonra kendi kolasını üreten ilk ülke olsa gerek. Bu içecek limonumsu, sapsarı tatlı bir gazoz.

Lima seyahat geçiş yeri ana plaza haricinde ilgimi pek çekmedi. Her hangi bir şehir işte. Varlıklının ve fakirin yan yana umarsız yaşadığı koca bir şehir. Kırsal bölgelerden geçim sıkıntısıyla gelenler yüzünden hırsızlık çok. Tüm evlerin bahçeleri yüksek duvarlı ya da demirli çit ile çevrili ve her zaman kilitli. Taksiciler, bindiğinizde biri çantanızı kapmasın diye pencerenizi kapatıyorlar. İlk yapıldığında, adam bu sıcakta nasıl üşüyor diye düşünmüştüm. Sonra anladım. Tıpkı İstanbul gibi bolca kaptı kaçtıcılar varmış… Lima’nın Pasifik’e bakan yüzü boylu boyuna ince kum sahil şeridi. Kış ayında bir kaç balıkçı, dolaşan bir iki sevgili okul kıyafetleriyle güneşlenmeye çalışan bir kaç genç. Eminim bu kumsala yazları iğne atsan bulamazsın. Nüfusun üçte biri ekonomik ve siyasi krizler nedeniyle başkent Lima’da toplanmış. Halkın büyük çoğunluğu dünya fakirlik sınırlarının altında yaşıyor. Köylerde ise yaşam hala İnkalardandan kalan yöntemlerle devam ediyor. Kırsal yörelerde evler toprak saman karışımı kerpiç.

Peru müziği tamamen halk müziği geleneksel. Kulağa çok hoş gelen ezgisi ve tınısı var. And flütü – Queno – bu üflemeli çalgının onlarca çeşidi var. İspanyollardan gelen gitar da kültürlerinin bir parçası, müzik ve dans hayatlarında çok önemli bir yer alıyor. Öyle ki bu kısa dönem gezimde, ülkenin birçok yerinde sokak dans festivallerini gördüm. Eskiden bağlı oldukları kültür ve doğa dinlerini simgeleyen rengârenk bazen de korkunç görünen maskelerini kostümlerini İspanya kültürü ile harmanlayınca çok farklı bir görüntüye bürünüyorlar.

Peru, dokumaları çok ünlü. Öyle renkliler ki cıvıl cıvıl. Lama Alpaca tüyleri el dokumasında çok önemli bir yer tutuyor. Yerli halkın giyimi çok renkli bölgeye göre değişiyor ve tüm kadınlar şapka takıyor.

İspanyolca dil ve salsa dans kursları her kentte bolca, yüzlerce dil kursları turist akınıyla iş ve turizm yapıyor. Güney Amerika’da, İngilizce pek bilinmiyor. Biraz da olsun dillerini öğrenmek çok önemli, seyahatte işinizi kolaylaştırır. Öğrenilmesi kolay bir dil. Tatile gelip iki hafta kursa giden birisi rahatça halkla kaynaşabiliyor. Barlarda akşamları salsa dersleri gecelerin eğlencesi yerlisinde salsa bilmeyen yok zaten. Bizde halay bilmeyen var mı arkadaşlar?

Yemekler lezzetli. Sebze ve meyve bol. Bölgesel olarak çok çeşide ayrılıyor. Baharatı bol, kıyıda balık ağırlıklı, ünlü yemek çiğ balık – cebiche – limonda bekletilmiş taze beyaz deniz balığından yapılıyor çok popüler. And’larda sebze ve et ağırlıklı, yüz çeşit patates ve mısır yetiştiriyorlar. Lamalar dağlık bölgelerde yetiştirilen ana evcil hayvan. Bu hayvanı yemiyor. Gücünden ve tüyünden yaralanıyorlar. Aynı familyadan alpacanın eti çok tüketiliyor.  Bir de bizim tavuk beslediğimiz gibi – guniepig – kobay faresi besleyip yiyorlar, Ben de yedim. Leziz, tavşanla koyun karışımı tadında. Amazonlarda ise nehir balıkçılığı ve orman bitkileri ve aklınıza gelmeyecek hayvancıkları!!!

Metin: Renkler Diyarı Peru / Mel Melahat Özşimşek

28.12.2010