IĞDIR OVASI

Uçağın tekerlekleri Kars Havalimanı’na değdiğinde uyanıverdim uykumdan. Kapı açıldığında, soğuk havanın girmesi ile ancak ayılabildim. Havalimanının dışına çıkıp beni Iğdır’a götürecek otobüse bindiğimde heyecan sardı her yanımı.

Iğdır’a transferimizi gerçekleştirecek aracın en arka sıradaki koltuğuna oturdum. Karlı ve virajlı yoldan giden otobüs, Doğu’nun Çukurova’sı diye tabir edilen Iğdır Ovası’na girince ne kar kaldı nede viraj. Aylar evvel, çok sevgili bir dostumun, görev süresi dolmuş, mesleği gereği eşi ile birlikte tayini çıkmıştı. Tayin haberini duyunca, telefonla bana; “İsmail Bey, tayinimiz Iğdır Aralık’a çıktı” demişti. Evet, benim tayinimde Iğdır Aralık’a Ağrı Dağı’nın doruklarına, Doğu Anadolu’nun Erzurum-Kars Bölümü’ne çıktı.

Yeni kurulan Iğdır Üniversitesi’nde bizi bekleyen dostlarla buluştuktan sonra, çok lezzetli yemekler yapan bir lokantada öğle yemeğinden sonra biletimizin kesildiği Aralık’a doğru yol aldık.

Iğdır Ovası için ortaokul sıralarında çok şey okumuştum. Dostumdan dinlediklerimle şok oldum açıkçası. Iğdır Ovası’nda, eskisi gibi tarım yapılamadığını öğrendim. Taş eksen çıkacak bir ovada tarım yapamamak nasıl bir şey. Yıllar evvel Digor’dan bir akşamüzeri geçerken, koyun sürülerinin yoldan karşıya geçmesi için 15-20 dakika civarında beklediğimi anımsadım. Nerede şimdi o günler. Tarım ve hayvancılığı birbirinden ayıramazsınız. Tarım yoksa hayvancılıkta olmaz.

Ağrı Dağı’nı görünce türkü tutturdum içimden:

Ağrı Dağı’n eteğinde

Uçan güvercin olsam

Türkü olsam dillerde

Diyar diyar dolansa

Başımdaki sevdayı

Karlı dağlara mı yansam

Bu bendeki aşk değil cano cano

Söyle bana nere gidem…

Iğdır’a vardığımızda sürpriz görüntülerle karşılaştık. Caferi inancı açısından çok önemli bir günde olduğumuzu öğrendim. Iğdır Belediye binasının hemen yanı başında yer alan alanda, Kerbela Şehitleri’ni anan Caferi yurttaşlarımızın anma çadırını gezdik.

Yaşamımda ilk kez bu kadar inançlı bir topluluk gördüm. Kerbela’da, Hz. Hüseyin ve diğer arkadaşlarının 1371 yıl evvel şehit edilmelerinin yası tutuluyordu. Temsili resimler, siyah giymiş kadınlı-erkekli topluluklar, temsili şehit edilme sahneleri. Her şey inanılmazdı.

Iğdır’ın her tarafında posterler asılıydı. Büyük apartmanların iki yanında sallanan siyah bezlerle, matem havası gerçekten iç karartıcıydı. 1371 yıldır tutulan bir yastan söz ediyorum. İnanılmaz bir durum. Bir yıl değil, bir asır değil, 1371 yıl.

Yıllardır televizyonlarda, Caferilerin İstanbul Halkalı’da yas tuttukları törenleri izlerdim. Karşımdaki inançlı gurubu anlamaya çalıştım. ‘Ah Hüseyin, Vah Hüseyin’ nidalarını duydukça duygulandım. Nasıl bir yastır bu yüzyıllardır süren. Nasıl inançtır bu, acıyı hissetmek için, kendine zincirlerle ve kılıçla zarar veren. Acıyı hissederek, Hz. Hüseyin ve Kerbela Şehitleri’nin acısını paylaşmak nasıl bir duygudur. Çok saygı duydum.

Gece dostumla camiye gittik. Iğdır’ın Aralık ilçesinde ilk kez bir yüksek düzeyde devlet memuru, Caferi camiine gitmişti. Camiye girince, insanlar devletimizin üst düzeydeki memurunu görünce çok şaşırdılar. Alışık olmadıkları bir durummuş bu durum, ben bir gün sonra öğrendim. Caminin içinde inanılmaz etkileyici bir müzikle kendilerine vuran, zincirleyen insanları izledim. Şaştım kaldım. Canım fotoğraf çekmek istemedi bile. Fotoğraf makinesini kurt yesin. Ben orada dinsel bir ‘yas’ın dışında, çok inançlı insanlar gördüm.

Yapılan duaların çoğu Türkçe idi, Azeri Türkçesi. Azeri ağzının şiirselliğini hepimiz biliriz. İşte o ağızla, tutulan ‘yas’ın nasıl insanları etkileyebileceğini düşünün. Bir yanda kadınlar, bir yanda erkekler, her yanda ağlayanlar, kendine vuran ve zincirleyen insanlar. Töreni bölmemek için erken ayrıldık camiden. Çıktığımızda başka başka köylerden gelen ‘deste’lerle karşılaştık. Aralık’ın her yanı feryatlarla inliyordu adeta. Tüm yaşamımda ilk kez bu kadar etkileyici ve inançlı bir topluluk görmüştüm.

Gece geç saatlere kadar dışarıdan insanların feryatları geliyordu. Bugün gördüklerim, yaşadıklarım eşsizdi. Ağrı Dağı’nın kuzey eteklerinde dalmışım gecenin bir yanında uykuya, Mehmetçiklerle birlikte bir askeri kışlada…

Metin ve fotoğraflar: İsmail Şahinbaş / Iğdır-Nahçivan Güncesi (1)

14.12.2010