İÇİMDEKİ BEN

Yıllar geçtikçe kendimi biraz daha yorgun ve farklı hissediyordum. Aslında ben aynı ‘ben’dim ama içimdeki ben, ben değildi. İçimdeki çok farklı bir şeydi, nasıl tarif etsem; sanki gırtlağımda sıkışan bir çığlık bazen de patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Yorgunluğum çok çalışmış olduğumdan da değildi, yorgunluğumun tek nedeni geçmişimdi.

Yalnız kaldıkça geçmişte almış olduğum kararlara kızıp, sorguluyordum. Kendimce geçmişi cezalandırıyordum. Aslında kendimi yıpratmaya devam ediyordum. Çevreme zarar vermiyordum ama kendimle iç çatışma yaşamaktaydım. Çevremle arama kocaman bir duvar örmüştüm. Bu duvarın dışarıdan girişlere açık olmadığı gibi yarına açılacak kapısı da yoktu. Yıkıp geçmek istiyordum, ellerim ve tırnaklarım kanayıncaya kadar kazmak istiyordum. İçeride zaman kaybetmeye devam ettiğim sürece karanlıkta kalacağımı biliyordum.

Zamana ihtiyacım vardı. Belki de ihtiyacım olan zaman değildi. İhtiyacım olan kendimi özgür bırakmaktı. Yalnızlık kendim için en büyük ıstırap olmakla birlikte acı ve kimsesizlikti. Her zaman yarına başlamaktan korktum, yarından ve kendim için açacağım temiz sayfaları kirletmekten de korktum.

Kendime verdiğim sözleri tutmayacağımı bildiğim halde defalarca yeminler ettim. Gelecek beni korkutuyordu. Yeni bir hayata başlamak istemiyordum. Aslında ben; nefes aldığımı, her gün güneşin yeniden doğuşunu, sevdiklerimi ne kadar arayıp sormasam da benden uzakta ve iyi olduklarını unutmuş olsam bile yalnız değildim.  Karanlıktan arınıp, beyazlığa ve huzura ihtiyaç duyduğum kadar sevgiye de ihtiyaç duyuyordum.

Daha fazla vakit kaybetmemem gerekiyordu, zaman hızla akıyordu ve beni beklemiyordu. Yeni bir hayata başlamak ve kaybettiklerimi geri almak için acaba içimdeki ben, bana ne zaman izin verecekti?

 

Metin: Gönül Melisa Köylüoğlu, fotoğraf: İsmail Şahinbaş

 

 

31.05.2011