HEYECAN BAŞLIYOR…

Uzak, çok uzak diyarlara yolculuğum. Anton Chkehov, Fyodor Dostoyevski, Lev Tolstoy, Maksim Gorki, Aleksandr Puşkin ve daha nice dünya klasikleri arasında yerini almış eserlerin yaratıcısı, edebiyat dâhilerinin ülkesine. Rusya’ya yolculuğum başlıyor. Onların deyimi ile ‘yeni güne merhaba’ ya da ‘Dobre Ultro.’ On iki gün sürecek ve Orta Asya bozkırlarına Moğolistan’a kadar uzanacak maceram başlıyor…

Referanslar alıp, araştırmalar yapıp altı ay gibi uzun bir süreçte kara veriyorum gitmeye. Yeni ufuklara yelken açmanın ve farklı coğrafyaları keşfetmeye karar vermenin keyfi paha biçilmez. Tahminimden de kalabalık bir grupla ve rehberlerimiz eşliğinde Atatürk Havaalanı’nda buluşup, Rus hava yollarına ait 15.05 uçuşu ile Moskova aktarmalı olarak Novosbirsk’e yol alacağız. Üç buçuk saat süren yolumuzda, muazzam Karadeniz bize eşlik ediyor, bulutlar tablo gibi penceremde.

Merak ve heyecan yine sınırsız

Uçuş güvenliği için yapılan Rusça ve İngilizce anonslar, gezi kitapçığı ile verilen Rusça basit sözcük ve kelimeleri gösterir notlar, sohbet ve ikramların atıştırılması ile ilk durak Moskova’da Sheremet Havalimanı’na varıyoruz.

Şehir gökyüzünden öylesine güzel ki, giderken ve dönerken transit geçtiğimiz Moskova’yı elbet bir daha içten fethedeceğime söz veriyorum kendime. A. Çehov’un ‘Vişne bahçesi’ ya da ‘Vanya Dayı’ tiyatro oyunu, Dostoyevski’nin ‘Suç ve ceza’, ‘Budala’ romanları, Tolstoy’un ‘Savaş ve Barış’ ya da ‘Anna Karanina’ ve illaki M. Gorki’nin ‘Ana’ eserleri ve daha niceleri Rus tarihi, edebiyatından silinmez izler taşıdığı kadar, geleceğine de ışık tutuyor bu uçsuz bucaksız ülkenin.

Akşamın ilerleyen saatlerinde ülkemizle aynı saat dilimini paylaşan Moskova’dan, dört saatlik farklı bir zaman diliminde yer alan Rusya’nın Asya’daki en büyük akademik ve uygulamalı bilim merkezi olan Novosibirsk’ e uçuşumuz başlıyor. İç hat uçuşu, bu defa tur arkadaşlarımla biraz dağınık koltuklardayız. Çocuk cıvıltılarının, gece boyunca bazen ağlayıp-sızlanmalara dönüştüğü uzun bir gece yolculuğu sonrası sabaha doğru, Ob Nehri Vadisi’nde orman bozkırları doğal bölgesinde yer alan güzel şehre Novosibirsk’e varıyoruz…

Uçak tekerleği yere değince alkış ve tezahürat başlıyor. Gelenek burda devam ediyor, gülümsüyorum… Spasiba! (teşekkürler)

Sekiz saat kadar süren uçak yolculuğumuz bizi hareketsiz bıraktığı için, bir an önce şehri adımlamak isteğindeyiz. Şehirde Marins Park Hotel’de erken kayıt işlemleri sonrası odalarımıza yerleşiyoruz. Odamız üst katlarda panoramamız geniş ve tren istasyonu manzaralı. Ünlü Trans-Sibirya demiryolunun geçtiği, kültür ve eğitim merkezi olarak şekillenen Çar II. Nicholas tarafından 1895’te isimlendirilen Novosibirsk’ de keşfe hazırız. İlk durak 30 km uzakta Akademgorodok. Sibirya’nın ‘bilim şehri’ ya da ‘silikon vadisi.’

Doğayla bütünleşmiş, bilim insanlarına ve ailelerine yıllarca yuva olmuş, yoğun orman dokusu içine neredeyse gizlenmiş, sonraları genişleyerek aktif bilimsel çalışmalarına devam eden onlarca üniversite ve yüzlerce araştırma merkezini bağrında toplayan bilim başkenti. Yüzyıla damga vuran pek çok keşfin çıkış noktası olmuş ve olmaya da devam eden gerçek bir ütopya. Yerel rehberimiz Olga’nın anlattıklarını, enerji ve heyecanını her adımda paylaşıyoruz. Gezimiz programa uygun devam ediyor, sırada müzeler, Ortodoks mimarinin eşsiz kiliseleri ve heykellerle donatılmış meydanlar var.

Novosibirsk tarih müzesinde; Sibirya’da yaşam hakkında bilgilerimiz, haritaların başında, balmumu heykeller, arkeolojik buluntular arasında şekilleniyor. Mumyalanarak günümüze ulaşmış kolları ve göğüs bölgeleri renkli dövmelerle işlenmiş kadın ve erkek figürleri tüm grubun ilgisini üstünde topluyor. Etnografik eserlerin de (Şaman ritüelinden, yöresel tüm giyim ve kullanım eşyalarının) sunulduğu müzede, bir tarih köprüsünden geçip, yüz yılları geride bırakarak günümüze ulaşıyoruz.

Sırada nostalji var

Açık hava tren müzesi ziyareti, oldukça hareketli ve renkli geçiyor. Sibirya’nın kan damarları demiryolları. İnanılmaz uzak coğrafyaları yakın kılan, yapılırken yüzlerce drama şahitlik eden, sürgüne gönderilenleri (genelde tek yön bilet ile) ailesinden, yuvasından koparan ve şimdilerde macera ve keşif tutkunlarını kilometrelerce taşıyan ve gözeten demiryolları ve trenler.

Bakımları sürekli yapılan, boyanan lokomotif ve vagonlar bizleri çocukluk anılarımıza götürüyor. Önce renkleri ve devasa görünümleri önünde mutlulukla fotoğraf çektirip, tarihlerini dinliyoruz. Yağmur başlıyor ve hızlanıyor. Bazı vagonlardaki hastane donanımını, savaşlar sırasında yaralılara müdahale şartlarını öğrendikçe hüzünleniyoruz. Grubumuzda sağlık emekçileri çoğunlukta, yorumlarımızı paylaşıyoruz sessizce.

Mahkûm vagonları, demir parmaklı, ranzalı, penceresiz. Kısa süreli de olsa bu kapalı ortamda bulunmak kasvetli ve o günün şartlarını ve iklimi düşününce ürpertici. Açık hava müzesi renkli, çeşitli, adeta tarihe selam duran onlarca otomobil, kamyon, traktör ve askeri araca da ev sahipliği yapıyor. Şehir merkezine dönünce Rusya’ya özgü faklı lezzetlerden ‘Borç’ çorbasını tercih ediyorum. Sonra tadına doyamadığımdan belki, sıklıkla tercim bu leziz çorba oluyor.

Akşam, Novosbirsk Devlet Akademik Opera ve Bale Tiyatrosu’nun program afişlerinde ‘Uyuyan Güzel’ bale gösterisi olduğunu öğreniyoruz. Savaş zamanında kadın ve çocukların el birliği ile yapılan bu muazzam yapı, sıkça gösterilerini sanatsever halkı ve biz meraklı misafirlerine sunuyor. Erkenden varıyoruz, biletlerimiz alıp mutlulukla gösteriyi bekliyoruz.

Minicik papyonları ve bale kıyafetleri ile gösteriyi izlemeye gelen küçük beyler ve hanımlar da hepimizin sempatisini kazanıyor. Sırt çantamda taşıdığım mini dürbünüm ile bale sanatçılarını ve sahneyi görmem kolaylaşıyor. Gösteri arasında fuayede, ikramların olduğu masa önünde saygıyla sırasını bekleyen, sakin sohbetler eden her yaştan hoş giyimli hanımlar, beyler var. Dıştan ne kadar büyük ve ihtişamlı olduğu görülen yapı içeriden de kırmızı kaplı zemini, ışıl ışıl tavan avizeleri, salonu çevreleyen heykel sütunları ile hepimizi kendine hayran bırakıyor. Sanatın ve toplumun böylesine yakınlığı büyülüyor hepimizi.

Koreografisi, dekoru, kostümleri, orkestrası ve muhteşem balet ve balerinleri ile keyifli bir temsil ile günümüzü sonlandırıp, masal ülkesinin sokakları arasında yataklarımıza ulaşıyoruz. Uykuya dalarken aslında bir düşün içinde olduğuma inanıyorum.

Tekrar ve yeniden teşekkürler…

Spasiba!

Metin ve fotoğraflar: Deniz Can / Kartalın Gölgesinde -1

04.07.2018