HASANKEYF

Batman’a bağlı olan, iki yakasını Dicle Nehri’nin ayırdığı tarihi bir ilçedir. Bölge halkı Kürt’tür. 1975 yılı nüfus sayımlarına göre nüfusu 13.823 olan Hasankeyf, verdiği sürekli göçler nedeniyle 2000 yılında nüfusu 7493’e düşmüştür. Eski şehrinin tarihi, 10 bin yıl öncesine kadar gitmektedir. 1981’de doğal koruma alanı ilan edilmiştir.

Kuzeyden güneye kıvrılıp giden Dicle Nehri üzerinde yer alması ve o günlerde ticaretin önemli bir kısmının nehir yoluyla yapılması nedeniyle Hasankeyf, ticari ve ekonomik olarak da gelişti.

Hasankeyf’i Artuklular’dan alan (1232) Eyyubiler, henüz bölgeye tam hâkim olamadan Moğol istilası ve harabe ile karşılaştı. Birçok yerleşim yeri gibi burası da altüst oldu.

Eyyubiler, Moğol şokunu atlattıktan sonra 14. yüzyıl başlarından itibaren Hasankeyf’i yeniden imar etmeye başladı. Özellikle bugün Hasankeyf’te bulunan birçok eserde imzası bulunan Eyyubiler’in, Sultan Süleyman zamanında bu imar faaliyeti zirveye ulaştı. Hasankeyf, bu yıllarda tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşadı.

Nihayet Osmanlıların gücüne karşı direnemeyen, Safeviler’in baskıları ve iç hesaplaşmalarla iyice yıpranan Eyyubiler, 1515 yılında burayı Osmanlılar’ a bıraktı.

Ilısu Barajı tehlikesi

Hasankeyf, üzerinde yapılması planlanan Ilısu Barajı ile sular altında kalma ve tüm kültürel hazinesini yitirme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Yerleşim merkezlerinin ve 10 bin yılı aşkın tarihi bulunan kültürel varlıklarından yanında bilirkişilerce hazırlanan raporda Ilısu Barajı’nın barındırdığı çevresel tehlikeler şöyle sıralanmıştır:

– Soyu tükenen hayvanları besin ve habitatlarının yok edilmesi

– Kitlesel balık ölümleri

– Çökelme ve ötrofikasyon

– Su kalitesinde ciddi düşüş

– Sıtma gibi su kaynaklı hastalıklarda artış

– Su kaynaklı çatışmalarda artış (özellikle Türkiye ile komşu devletlerarasında) yani kısaca ‘su savaşı’ diyebiliriz.

Oysa gezip gördüğümüzde yine bizi hayran bıraktıran en az binyıllık bir şehrin mirasının sular altında kalması içimizi acıttı. Oysa orada yüzyıllardır yaşamış atalarından miras alan çocuklar hala sokaklarında oynarken sohbet ettiğimizde doğup büyüdükleri bu yerlerin sular altında kalmasının nelere yol açacağının gayet bilincinde olarak ve üzülerek bizlere anlattılar.

“Burası sular altında kalınca siz ne yapacaksınız?” sorusuna karşılık; “devlet bize alabileceğimiz ev parası verecek, bizler de başka yerlere yerleşeceğiz, belki akrabalarımızın yanına belki de büyük bir şehre göç edeceğiz, neler yaşayacağımızı bilemiyoruz!” dediler hala yaşadıkları kentin sokaklarında gülerek oynarken. Bizler de bu kültürel miras yok olmadan, orada özel yetişen balığı manzaranın tadını çıkararak keyifle yedik. Kim bilir belki de bu proje hiçbir zaman gerçekleşmez!

Çünkü yıllardır yabancı bankalar bu proje için kredi çıkarırken bir şekilde proje durdurulmuş. Kimlerin çıkarları daha ağır basacak bilinmez ama tek bildiğimiz mirasımızın korunması gerektiği…

Metin ve fotoğraflar: Sibel Kocaman

01.01.2011