Halfeti, MÖ 855 yılında Asur kralı III. Salmanassar tarafından zapt edildiği zaman Şitamrat adını taşıyordu. Yunanlılar bunu değiştirerek Urima adını vermişlerdir. Süryaniler ise Kal’a Rhomeyta ve Hesna the Romaye adlarını kullanmışlardır. Şehir Arapların eline geçtikten sonra Kal’at – ül Rum adı takılmıştır.
Birinci yüzyılda Bizanslıların eline geçince bu kez Romaion Koyla adını almıştır. Halkın söylediğine göre Halfeti adı zamanında birbirini çok seven Xelil ve Fate adlı iki gencin birbirini sevip kavuşamamaları üzerine şehrin adı Xel u Fate (Halil ve Fate) olarak anılmış ve bu isim günümüze Kürtçe Xelfetî olarak gelmiştir.
1280 yılında Beysari komutasındaki Memluk Ordusu tarafından kuşatılmış, sonuç alınamayınca şehirdeki Hıristiyan mahalleleri beş gün süreyle yağmalandı. 1290 yılında bu kez Memluk Sultanı Eşref tarafından feth edildi. Ve son kez Memlükler tarafından tamir edilen şehre Kal’at-ül Müslimin adı verildi. Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlılara geçen şehir, zamanımızda da kullanılan Urumgala ve Rumkale adlarını alarak 1954 yılında ilçe haline getirilmiştir.
Edindiğimiz bilgilere göre arazisinin büyük çoğunluğu Birecik Barajı suları altında kaldığından ilçenin yeni yerleşim alanı olarak Karaotlak Bölgesi tespit edilip ilçe yeniden inşa edilmiş ve konutlar sahiplerine teslim edilmiştir.
Adını daha önce duyduğumuz ama yerinde gördüğümüzde hayranlık ve burukluk uyandıran Halfeti’nin sular altında kalması ve üzerinde tekne ile yaptığımız gezinti ilginç görselliği ile hafızalarımızda yer etti. Hani derler ya ‘çok gezen mi, çok yaşayan mı bilir?’ diye, gerçekten Güneydoğu Anadolu gezisi boyunca Anadolu’muzun topraklarında yaşanmış 3 bin yıllık medeniyetleri yerinde görünce hafızalarımıza inanılmaz hatıralarla kazındı. Oysa tarih kitaplarında iki satırla geçiştirilen bu yerlerde kimler kimler yaşamış ne izler bırakmıştı günümüze…
Ülkemizin her karış toprağı buram buram tarih kokuyor. Bu kokuyu hissetmek için mutlaka fırsat buldukça gezmekte fayda var. Bir yandan geçmişle yüzleşirken bir yandan geleceğe bırakabileceğimiz ne ola ki? Diye de düşünmeden edemiyorsunuz. Peki, siz geleceğe neler bırakabileceksiniz, hiç düşündünüz mü?
Metin ve fotoğraflar: Sibel Kocaman
31.12.2010