Safranbolu’ya çok yakın, bozulmamış doğal yapısı ve Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerini barındıran evleriyle, eğitim seviyesinin yüksekliği ve yetiştirdiği çok ünlü şahsiyetlerle tanınıyor. Umuyorum ve diliyorum ki; Cumalıkızık’tan sonra UNESCO’ya alınacak olan ikinci yerleşim köyü olacak olan bu köyümüz, kısa sürede örgütlenerek, kenetlenerek turizmde hak ettiği yere ulaşmak adına önemli mesafeler kat etmiştir.
Hizmete açılan gezi evleri, cafeler, otel ve pansiyonlarıyla, yöresel ürünler içeren satış dükkânlarıyla ve her biri mimari değer olan konaklarıyla, bir zamanlar sahip olduğu bölge yatılı okulu günlerindeki yoğunluğu ve önemi yakalamıştır…
Bütün broşürlerinde kendisini ‘Küçük Safranbolu’ olarak tanıtan ama Safranbolu’daki hiçbir etkinliğe en ufak bir katkısı olmayan, kendi içinde her yıl kutladığı ‘Yörük Günü’nü bile adeta sessizce kutlayan ve bugünü, ulusal ve yerel bazda tanıtma gayreti olmayan, dışarıdan gelen insanlara ev ya da dükkân sahibi olması bile yasaklanan içe dönük insanların yaşadığı ama bir o kadarda ekonomik ve sosyal zenginliğe ulaşmış insanlar topluluğu Yörük…
Rehberlik yaptığım uzun yıllar içerisinde tanıma fırsatı bulduğum bu harika köyün sıcakkanlı insanlarından biri olan merhum Ali Rıza Baykal Hoca’mdan dinlediğim köyün geçmişi ve kültürel yapısını öğrendiğim zaman, bu köye olan sevgim ve hayranlığım bir kez daha arttı…
Evet, görenlerin, gezenlerin hayran olduğu bu dünya çapındaki köyümüz geçmişte bir Bektaşi köyü idi. Halen yaşayan insanların gözlerindeki sevecen bakışlar, sıcakkanlı tavırlar ve aydınlanmış insanlara has o pozitif enerjinin dışında, geçmişle kültürel ve sosyal bağlamda bir bağı kalmamış insanlarının…
Ali Rıza Baykal Hoca’mın tek cümleyle özetlediği “oğlum, Cumhuriyet tarihinde kadınlarımızın hala kazanamadığı haklar, benim çocukluğumda köyümde mevcuttu, kadınlar köy meclisinde söz sahibiydiler” sözü, sanırım anlatmaya yeter bir nebze de olsa o muhteşem kültürü…
Kadının adı olmadığı bir düzene adım adım gittiğimiz, götürüldüğümüz şu günlerde, daha bir anlam kazanıyor bu cümleler… Köy kahvesinde yaptığımız sohbette, dışarıda yaşayan ve değişik meslek guruplarından emekli olmuş ya da halen çalışmaya devam eden Yörük nüfuslu vatandaşlarımız ısrarla bu konuya hiç değinmediler, ya da bilgileri yok. Mezarlığı bile kültürel bir miras olan bu köyün insanları, geçmiş nesillerin onlara bıraktığı, bilgi, belge, birikim, eğitim ve sosyal yaşamı yansıtan tüm değerlere sahip çıkmalı ve o kültürü, bugün yaşamasalar bile en azından o dönemi anlatmaktan çekinmemelidirler…
Ben, Yazıköy’de doğmuş ve halen orada yaşan biriyim. Yörük Köyü için her zaman şu örneği veririm… Yörük ile aramızda 10 km mesafe var ama aydınlanma ve çağdaşlık anlamında en az 50 yıl var… İşte bu farkı yaratan etkenleri gururla anlatmalıdır Yörük köylüleri…
Bu, hayırlı evlatların, onlara çok zengin maddi ve manevi değerler bırakan hayırlı atalarına olan bir borcudur… Mutlaka ödenmesi gereken bir borç…
Hacı Bektaş Veli’nin
Sadetlü hünkârın nazar kıldığı
İlleri var Hacı Bektaş Veli’nin
Horasan’dan sökün edip geldiği
Yolları var Hacı Bektaş Veli’nin
Kulları var atlas giyer al giyer
Düldül atları var altın çul giyer
Dervişleri hırka giyer şal giyer
Şalları var Hacı Bektaş Veli’nin
Bin bir ayet yazılıdır postunda
Yedi kıral yedi şah var destinde
Altın hilye örtüleri üstünde
La’lleri var Hacı Bektaş Veli’nin
Dahi böyle sultan nerede olur
On sekiz bin alem hem mevcut bilir
Kırk konaklık yerden kurbanı gelir
Malları var Hacı Bektaş Veli’nin
Veli’m eyder cünbüş verir cüş verir
Yine ay gün resiminde taş verir
On’ki imam yollanna baş verir
Kulları var Hacı Bektaş Veli’nin