Global Nüfus Artışı ve Sorunları

Dünyanın nüfusu, 1963 yılında yakaladığı en yüksek artış hızından bu yana 6,6 milyara ulaştı. İstatistiklere bakılırsa, 31 Ekim 2011 tarihinde 7 milyara ulaşması bekleniyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre de dünyamızın nüfusu, 2050 yılında 9 milyara ulaşacak. ABD Bilimler Akademisi uzmanları tarafından, 2075 yılında dünya nüfusunun 30 milyara ulaşacağı tahmin edilmekte.

Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Şubesi’nin değerlendirdiği gibi, dünya nüfusunun 2,5 milyara ulaşması için 100 bin yıl geçmesi gerekmiştir. Bu sayıya 2 milyar yeni nüfusun eklenmesi için ise, sadece 30 yıl yeterli olmuştur. Bu artışın böyle devam etmesi durumunda, 600 sene sonra, yeryüzünde kişi başına sadece 1 M2’lik yer düşeceği hesaplanmıştır.

Dünya nüfusunun aritmetik olarak ortaya konması, insanoğlunun yerleşik yaşama geçtiği neolitik dönemlere dayanıyor. Günümüzden 10 ya da 12 bin yıl önce 80 milyon olduğu tahmin edilen dünya nüfusu, 1650’lerde 500 milyona ulaşmıştır. Son 360 yılda ise, 6,6 milyara yükselmiştir. Dünya nüfusuna her yıl yaklaşık 100 milyon yeni insan katılmaktadır.

Dünyamızın nüfusu, gelişmiş ülkelerde yüzde 0,5 – 1 oranlarında, gelişmekte ya da geri kalmış ülkelerde yüzde 2-3 oranlarında artmaktadır.

Dünya genelinde; eğitim, konut, iş, giyim, gıda ve su gibi zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması gereken, yüzde 90’ı gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 1 milyar 800 milyon genç bulunuyor.

Global düzeyde, gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde, yoksulluk, insan hakları ihlalleri, kadın ayrımcılığı, iç savaşlar ve savaşlar, açlık ve susuzluk yaşanmakta.

Dünyanın nüfusunun özellikle üçüncü dünya ülkelerinde kontrolsüz bir şekilde artışı; toprak ve su gibi sınırlı kaynakların ortak kullanımı ya da paylaşımı, gıda ve yetersiz beslenme,  çevre, iklim değişikliği ve türlerin yok olması, düşük kalkınma hızı, AIDS ve diğer hastalıklar, sosyal sıkıntıların artışı, barınma gibi birçok sorunu da peşinde getirmektedir.

Gezegenimizdeki ormanlarımızın yarısının kaybı, belli başlı balık türlerinin tükenmesi ve azalması, atmosfer ve iklim değişikliği, sosyal ve ekonomik dengelerin bozulması, global ekonomik kriz gibi sorunlar, yaklaşık 7 milyara varan dünya nüfusuyla doğrudan bağlantılıdır.

Birleşmiş Milletler raporlarına göre, dünya nüfusunun 10 milyarı bulması halinde, şehirlerdeki hayat katlanılamaz hale gelecek, temiz içme suyu kaynakları bulunamayacak, iletişim araçları çalışamaz bir durumda kalacaktır.

1950’lerden bu yana, dünya topraklarının yarısının ekonomik kullanıma sokulmasıyla birlikte, binlerce bitki türü ve onlarca habitat kaybolmuş, sera gazı emisyonları yüzde 400 artmıştır.

Önümüzdeki yıllarda dünya nüfusunun yarısı, yoğun nüfus artışıyla birlikte tüketim seviyelerindeki artıştan kaynaklanan su sıkıntısı sorunuyla baş başa kalacaktır.

Afrika, Ortadoğu, Güneydoğu Asya ve başka birçok ülkede doğum kontrolünün uygulanıyor olmaması, kadınların çalışmaması ve evde kalma korkusu gibi kültürel gelenekler, ne yazık ki nüfus artışının katlanmasına yol açmaktadır. Üstelik artan nüfus, yoksul nüfusu artışıdır.

Bu arada kalkınmış ülkelerdeki aşırı tüketim artışı, düşük nüfus hızı, dünya kaynaklarını bu ülkelerin kullanması ve kontrol etmesi, sera gazı emisyonlarına, iklim değişikliğine ve ozon incelmesine ağırlıklı olarak yol açıyor ya da aşırı avlanıyor olmaları, üçüncü dünya ülkelerinin sıkıntılarını artırmaktadır.

Bugün, dünya nüfusunun sadece yüzde 4’ünü temsil eden ABD’nin, dünya kaynaklarının yüzde 25’ini kullanıyor olması buna en çarpıcı örnektir.

Batı medyasının ve internetin etkileriyle olan bitenden haberdar olmaya çalışan gelişmekte olan ülke insanları, yanlış rol modellerin etkisiyle aşırı tüketime, gelişmiş ülkelere göçe yönlendirilmekte, nüfus artışı konusunda global çözüm üretimi daha da zorlaşmaktadır.

ABD ve diğer gelişmiş ülkelerin global aile planlaması konusunda daha aktif rol almalarının zamanı gelmiş ve çoktan geçmektedir. Bu arada ülkemiz ulusal ve yerel yönetimlerine, siyasi partilerin tümüne, sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelere, akademisyenlere, çevre kuruluşlarına da bu konuda inisiyatif alma görevi düşmektedir…

Çevre Misyonu Platformu (ÇEVREM)

Fotoğraf: İsmail Şahinbaş