Sonsuz.
Çığlık,
Sonsuz.
Acı,
Sonsuz,
Olamaz.
“Anlatamam derdimi
Dertsiz insana
Dert çekmeyen
Dert kıymetin bilemez.
Derdim bana derman imiş bilmedim.
Hiçbir zaman
Gül dikensiz, olamaz…”
Anadolu’nun tam kalbinde, Bektaşi öğretisiyle yetişen, yoğrulan dev bir ozanın dizeleri bunlar. Kırklı yaşlardan sonra, kendi eserlerini seslendiren saz ustasının dilinden…
Bugün, sisli puslu bir metropol sabahına uyandım.
Tek parça, şükür…
Gecenin karanlığı gibi,
Gündüzün beyazı da bağlar gözümüzü bazen.
Düğümler,
Yollarımızı,
Boğazımızı..
Peki, ne yapmalı?
Bana
İyi gelir,
Türkülere sığınırım, çokça.
Bizi söyleyen türkülere,
Bizimle ağlayan, ağıtlar yakan
Kucağa saklanırım.
İnsanlığın, gülmeye utandığı zamanlarda
Uyuşurum, kollarımı hissedemez
Yollarımı göremez olurum..
Zamanda,
Sıfır noktasında, yaya kalırım.
Yalın ayak, bir başıma…
Dost sesini, duyarım derinden…
“Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum, gündüz gece
İki kapılı bir handa
Gidiyorum, gündüz gece…”
Ozanım,
Bilgem.
Yüreğim, gözlerim
Toprağım,
Buram buram Anadolu’m…
Dev bir çınar gibi,
Geçmişten, bugüne
Köklerindeki, kadim enerji ile
Şimdiden, yarınlara
Tomurcuk dallarınla…
Affetmeyi öğret
Gönül gözümüzü aç yeniden
Sevmeyi
Hak aşkına
Hoşgörüyü öğret yeniden…
Bilsin Âdemoğlu ve kızı…
Yeniden…
“Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim, kara topraktır
Beyhude dolandım, boşa yoruldum
Benim sadık yârim, kara topraktır…”
Mısraların, merhem olsun
Sızılarıma.
Dilleneyim,
İyileşeyim…
Âşık Veysel’im…
Saz aşkına,
Söz aşkına,
Pir aşkına…
Huu…
Metin: Deniz Can, fotoğraf: İsmail Şahinbaş
01.03.2016