GAUDİ GÜNÜ

Şehirdeki üçüncü günümü ‘Gaudi günü’ ilan ettiğimden, kendi yaptığım ‘sangria’nın da büyük katkılarıyla, erkenden uyudum. Niyetim sabah çok erken kalkıp, yola koyulmaktı.

Ertesi gün 8’de uyandım. Bir önceki gün odama ‘konuşlanan’ kalabalık Brezilyalı grup ortalarda yoktu. Refleksle gözlüğüme, telefonuma baktım yerindeydiler… Yeri gelmişken söyleyeyim, hostelin güvenlik konusunda da hoş bir uygulaması var. Odalarda yatak sayısı kadar dolap bulunuyor ve bunlar yalnızca girişte bize veriler kartlar okutularak açılabiliyor. Büyüklükleri iyi, büyük bir bavul rahatlıkla sığabilir.

Birçok gezgin, artık hostellerde kalmayı, odasını paylaşmayı çok doğal bulur. Ancak bir o kadar da bu fikre soğuk bakanlar var. Yazılarımda yeri geldikçe değindiğim gibi, hostelle ilgili kafanızdaki önyargıları unutun. Uzun yıllardır hostellerde kalıyorum, ne bir şeyim çalındı, ne odama bıçaklı katiller girdi. Zaten belli bir kitlenin tercihiyle sınırlı olduğundan, ‘kötü niyetli insanlar’ hostellerde yok denecek kadar az.

Tabii bu, hostellerdeki kahvaltının korkunç olabileceği gerçeğini değiştirmiyor! Üçüncü günümde de kahvaltıyı dışarıda yaptım, Gaudi günüme başladım.

İlk durağım, birinci gün önünden geçtiğim, fakat farkına varmadığım ‘Sagrada Familia’ oldu. Burası bir kilise. Adını Türkçeye çevirirsek: ‘Kutsal Aile.’ Sıra dışı görünümü, Gaudi’ye özel mimarisi onu Barcelona’nın çok sayıdaki simgelerinden biri yapıyor. Ancak bence en ilginç özelliği tamamlanmamış ve 2041, yazım hatası değil 2041 yılına kadar tamamlanmayacak olması. Gaudi’nin uzun yıllar planlarını çizdiği, bütün parasını harcadığı ve yapımı sırasında yaşamını yitirdiği Sagrada Familia’nın bugün yalnızca çok küçük bir kısmı tamamlanmış. Uzmanlar, Gaudi’nin planlarına göre yapımı sürdürüyorlar. Bu kadar uzun sürecek olmasının nedeni, çizimlerin doğru yorumlanıp, doğru biçimde inşa edilmesinin zahmetli bir süreç olması.

Bu arada Gaudi kimdir? Antonio Gaudi, İspanya’nın yetiştirdiği önemli kişilerden, mimar. ‘Art Nouveau’ akımının öncüsü olarak kabul ediliyor ve özellikle Barcelona’da çok sayıda yapıtı var.

Wikipedia’da Gaudi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Antoni_Gaudí

İspanya’nın resmi Gaudi’nin sitesi: http://gaudicentre.cat/

Gaudi günüm, mimarın sivil mimari örnekleriyle devam etti. Sagrada Familia’ya yürüme mesafesindeki Casa Mila, bence en enteresan olanıydı. Zamanında özel kullanım için yapılan bu bina, bugün de aynı amaçla kullanılıyor. Ancak binanın içi ve terasını kapsayan giriş ücreti 11 Euro. Çok istememe karşın, biraz da protesto havasında içeri girmedim. Casa Mila, 1906-1910 yılları arasında yapılmış. Yine ‘Art Nouveau’nun önemli bir örneği.

Hemen ilerisinde Casa Battlo bulunuyor. Bu binanın yapımı da 1898 yılında başlayıp, 1906’da tamamlanmış. Zaten Casa Mila, Casa Battlo’yu beğenen bir zengin tarafından sipariş verilerek yaptırılmış.

Gaudi günümde, bir sonraki durak olarak Park Guell’i belirlemiştim. Yazımda sürekli ‘Barcelona’nın simgelerinden biri…’ diyorum. Gerçekten şehrin simgesi diyebileceğim birçok yapı var. Ancak en çok kullanılan ve kabul edileni sanırım Park Guell’deki ejderha heykeli. Ben de bu en önemli ‘şey’i en sona bırakmıştım, saat 12’yi geçip, güneş yavaş yavaş alçalmaya başlarken, Park Guell’e doğru yola koyuldum.

Parkın bulunduğu semt uzak. Metroyla gidiliyor. Ancak oraya vardıktan sonra da epey yürümek zorundasınız. Üstelik yokuş yukarı! Neyse ki, yolun önemli bir kısmına yürüyen merdiven yapmışlar. Evet, yokuş yukarı bir yol çıkıyor ve sokağın ortasında yürüyen merdivenler var. Gökyüzünün altında… Demek ki yağmurdan vs. etkilenmiyor. Bir süre sonra teknoloji bitiyor ve ‘yürümeye’ devam ediyorsunuz. Neyse ki yokuş boyunca Uzakdoğulu bir öğrenci grubuna karıştım da, sıkılmadan yolu bitirdim.

Park Guell’de yaşadığım ilk duygu, hayal kırıklığı. Kesinlikle turistik bir yere benzemiyor. Ancak parka girip dar ve ıssız patikadan bir süre daha çıktığınızda geniş meydana varıyorsunuz. Burada oturulacak beton bölümün üzerine tamamen mozaik kaplanmış. Bu da ‘sıkıcı’ parkı inanılmaz eğlenceli hale getirmiş. Bu noktadan şehri tepeden izliyorsunuz. Günlerdir tek tük, binaların arasından, dar sokaklardan gördüğüm gökdelenleri, kilise kulelerini, buradan toplu halde görmek olası.

Günlerdir yanıp tutuştuğum ejderha heykelinin yanına vardığımda ise ikinci hayal kırıklığını yaşadım. Bu küçücük, kuru, kavruk heykel nasıl oluyor da bir şehrin simgesi olabiliyordu? Sanırım reklam kampanyaları burada Barcelona’nın önüne geçmiş. Heykelin önünde fotoğraf çektirmek istedim, uzun bir kuyruk vardı! Vazgeçtim, yoluma devam ettim.

Barcelona’da sürekli sokaklarda bir şeyler yapan, gösteri sunup para toplayana rastladım. Bir sürü yerde örneklerini gördüğümden, hiçbirinin beni çok şaşırttığını söyleyemem. Ancak Park Guell’in çıkışında gösterisini yapan bir kız karşısında şoke oldum. Dansöz kız kırmızı dansöz kıyafetini giymiş, sokağın ortasında oryantal gösterisini sunuyordu!

Dönüşte yemek yerken, ertesi günün planlarını yaptım. Barcelona’da geriye tek bir önemli bölge kalmıştı: Montjuic!

Metin ve fotoğraflar: Cemal Bulunmaz / Barcelona Güncesi (3)

18.07.2010