Yaşadıklarımız, görülebileninden daha fazla felaket öğeleri içerebiliyor. Doğa katledilmiş, denizler, göller kirletilmiş… Yaşam şekilsiz, gelecekten umut kesilmiş gibi… Körfezin ılık dalgaları kendine bırakılan kırmızı gülleri alıp götürmüş. Şiire sıvanmış yaşantı zora sokulmuş…
Geçen gün bir arkadaşımın, yukarıda birazını anlattığım içsel serzenişlerini hissettim. “Sporda durum çok farklı değil” dedim. Bunun birinci gerekçesi olarak sporun bir planı, programı ve hedefinin olmadığını söyledim.
Anlatamadım bir türlü. Plansız iş yapma alışkanlığı, işe göre adam değil, adama göre iş yaratıldığını, performanslarını geliştirmek istemeyen sporcuların olduğunu, en basit bir sağlık kontrolünde bile herkesin “Buna ne gerek var” dediğini, sportif testlerin asla yapılmadığını söyledim. İnandıramadım.
Paraların nerden geldiğinin belli olmadığını, gidenlerin de nasıl ve nereye gittiklerinin açıklamasının yapılamadığını, parayı verdim diyenlerin bunun hesabını vermede zorlandıklarını aktardım. Yine inandıramadım.
Sezon öncesi kamp öncesi durum değerlendirmesinin normalde yapılması gerektiğini ama bunu kamptan sonra uygulayalım düşüncesinin ağır bastığını ve aynen böyle olduğunu yazdım. Herkesin çok rahat biçimde, “Ne var canım bunda?” dediklerini hatırladım.
Antrenörlerin, hemen her kategoride ve sporda çok sinirli olduklarını; sporcuların, onların istediklerini yapmadıklarını, bu yüzden başarısız olma korkularına sahip olduklarını ekledim. Ona da inanmadı. Kondisyonlanmanın önemli olduğunu, buna psikolojik faktörlerin de ilave edilerek yüksek performansın gerçekleşebileceğini üzerine basa basa söyledim: “Yok, kardeşim boş sözler” dedi.
Maç programlarına göre antrenman planlamalarının yapılamadığını, periyotlamada sıkıntıların yaşandığını, testler uygulanmadığı için yüklenme şiddetlerinin ayarlanamadığını, daha fazla dayanıklılık gerektiren egzersizlerin tam anlamı ile gerçekleşmediğini anlattım. “Olmaz böyle şey” dedi.
Neticede, türlü felaketlerin beklediğini ama bunları azaltıcı faaliyetler olarak nelerin olabileceğini anlatmak istemeye geçtiğimde ise zamanının olmadığını söyledi. O halde durumu bir soğuk hava tesisine yerleştirmek ve orada olgunlaşmasını beklemek daha hayırlıdır dedik ve konuyu kapattık.
Sporda ya da yaşamda her an istemediğimiz olaylarla karşılaşabiliriz. Bunların hayırlı ve olumlu olanlarını bir tarafa koysak da diğer tarafları bizi anlaşılmaz biçimde etkileyebilir. Çözüm için iki önerimiz olabilir: Birincisi, planlı bir yaşam moduna geçebiliriz, ikincisi ise her şeye boş verip yeni rüzgârlara kendimizi bırakırız…
Siz hangisini yapıyorsunuz?