Severim,
Gittiğim yerlerde, daha sabahın ilk ışıkları düşmeden yeryüzüne
Tek başıma, özgürce
Dolaşmayı severim…
Kuşların sabah telaşını
Arıların, çiçeklerle dansını izlemeyi
Dünyanın yüreğinin atışını, sessizce dinlemeyi,
Çok, hem de çok severim.
13 Ekim Cumartesi sabahı otelde uyandırma saatinden çok önce kalkıyorum. Hızlıca hazırlanıyorum dakikalar değerli benim için zamanla yarışıyorum. Ayakkabılarımda bir çift kanat takılı sanki selamlayarak otel içindeki görevlileri, atıyorum kendimi Dersim’in yollarına. Yine, yeniden aşkla. Sabah daha belirgin artık şehir, tüm ayrıntılar karşımda şimdi. Parkta dolaşan birkaç kişi ve temizlik görevlisi var, selamlayıp sohbet ediyorum. Tepelerden Munzur daha bir güzel, üstündeki köprülerle yeşil ağaçlar arasından bir görünüp bir kayboluyor, özgürce yol alıyor, doyunca seyreyliyorum.
Parkta, uyuyan yavru köpek öylesine şirin önce eğilip sesleniyorum. Biraz aralıyor gözlerini, geriniyor yavaşça, kıyamıyorum. İyi uykular dileyip, ağacının altından sessizce ayrılıyorum.
Otelin hemen sağ yanında restore edilmiş, çevresini merakla dolaştığım güzel ve oldukça anlamlı ve de yakında açılmayı bekleyen bir bina var: Dersim Kent Müzesi. 1937 yılında, askeri üs olarak kullanılan askeri kışla binası Alman mimarlar tarafından yapılmış, sonraki yıllarda konaklama amaçlı kullanılmış. Restorasyon ve proje çalışmalarına üç yıl önce başlanmış, 5800 metre kapalı alana sahip yapı, şehrin merkezinde bir inci gibi parlıyor. İlde tescilli altı höyük olmasına rağmen, bilimsel kazı yapılmış değil. 6 bin yıllık tarihi olan kentin kazılar ile sadece kendi bünyesine değil, diğer bölgelerin de tarihine ışık tutacağı bilinen bir gerçek. Çevre il müzelerinde sergilenmek üzere yönlendirilen pek çok eser geri dönecek evine, artık burda görülebilecek. Yerli ve yabancı turistler için çekim merkezi olacak müzede, eserler kronolojik sıraya göre gruplandırılarak, sergilenecek. Dersim olayları, Alevilik ve halk kültürü, kent tarihi, arkeoloji ve etnografya bölümleri ile başlıca dört bölüm halinde kurgulanacak. Yazılı / sözlü tarih mekânları, sanat atölyeleri, sergi salonları ile 2019 da kültür dostlarını ve ilgilileri buluşturacak bir çekim merkezi olacağı gerçeği ile heyecanla, şimdiden gün sayıyoruz.
Ara ve arka sokaklara yürüyüşüm devam ediyor. Uzun boylu, palabıyıklı, kasketli bir amcaya rast geliyorum, selam veriyorum. Sırt çantalı bir gezginim, fark ediyor. Bulunduğumuz noktadan uzakları işaret ederek, çevreyi tanıtmaya çabalıyor. Resmi binaları, akrabaları ve kendine ait evleri göstererek, şehirdeki değişimlerden bahsediyor. Elinde bazı eşyaların varlığını düşünerek kendisini fazla yormak istemediğimi söyleyip, sevgiyle ayrılıyorum yanından. Esnaf, işyerlerini açmaya başlıyor. Sokaklar hareketlenirken, artık dönmem gerektiğini, kahvaltı için arkadaşlarımla buluşacağımı düşünüyorum.
Yaklaşık üç yıl önce bir konserde dinlediğim, sözlerini anlamasam da müziğin evrensel dili ile yüreğime dokunan bir türkünün melodisi dilimde, mırıldanıyorum kendimce. Yöre sanatçısı Mikail Aslan gibi İskoç müzisyen Paul Dwyer de aynı derinlikte yorumluyor bu Zazaca güzel eseri.
El qajiye el qajiye (Elkızı elkızı)
Wiy lemine el qajiye (Vay bana elkızı)
Erere mawa tozalima (Senin annen zalimdir)
Piye to ra ez rajiyo (Babandan ise razıyım)
Wıy lemina derdo derdo (Vay benim derdim)
Derdo to zere mı werdo (Senin derdin yüreğimi yedi)…
Munzur’a sırtını dönen Seyit Rıza’nın heykeli ile bir aradayım şimdi. Arka planda, yamaç paraşütü akrobasi şampiyonasına ait duyuru afişleri asılı. Geçmişe ve aynı zamanda geleceğe bir selam duruşu bu. Kadim toprakları gözlüyorum; insanlığın, vicdanın, aklın, mantığın hiçbir zaman soyunmadığı bir gelecek diliyorum. 16. yüzyılda yaşadığı sürece, belde belde dolaşan bir halk ozanı vardır; Muhyiddin Abdal (Muhyi). Onca şiiri arasında belki de en etkileyici olanı, güçlü sesi ile Ruhi Su’dan dinlemeyi severim. Çağları delip geçiyor her satırı, her birinde onlarca anlam yüklü, susarak özlemenin yükü bu satırlarda gizli, duyarım, duyarsınız, bilirim…
Zahid bizi tan eyleme
Hak ismin okur dilimiz
Sakın efsane söyleme
Hazret’e varır yolumuz.
Sayılmayız parmağ ile
Tükenmeyiz kırmağ ile
Taşramızdan sormağ ile
Kimse bilmez ahvalimiz
Erenler yolun güderiz
Çekilip Hakk’ a gideriz
Gaza-yı ekber ederiz
İmam Ali’dir ulumuz…
Erenlerin çoktur yolu
Cümlesine dedik beli
Gören bizi sanır deli
Usludan yeğdir delimiz.
Metin ve fotoğraflar: Dilek Mumcu Çağlar
14.11.2018