Ekolojik ilkeleri esas alan bir ekonomi anlayışına ihtiyacımız var. Ekosistemleri ve ekolojik süreçleri tahrip etmeyen, ekonomik ‘büyüme’ yerine küçülme, kompaktlaşma, yerelleşme formülleri aramalıyız. Esra Başak, Buğday Ekolojik Yaşam Rehberi’nin 18. sayısı için kaleme aldığı yazıda ekolojik ekonominin olmazsa olmazlarını anlatıyor.
Bir zamanlar ortaokulda ev ekonomisi dersleri vardı. Fen veya sosyal bilimleri harmanlayarak; beslenme, ev idaresi, çocuk gelişimi gibi konuları ele alırdı. Bu dersler aile refahını sağlayan ve aynı zamanda kaynakların verimli kullanımını öğreten becerileri kapsardı. Aslında başka bir deyişle ‘ev hanımı yetiştirme’nin şık bir biçimiydi.
Feminist hareketin 70’li yıllarda pekişmesini takiben, ev ekonomisinin pabucu dama atıldı. Kadınlar domestik hayatın detaylarıyla vakit kaybetmek istemiyordu ve bunun yerine kariyer yapmaya yöneldi. Günümüzde ne kadar özgürleşmiş kadınlar ve bireyler olsak da, yine de pratik ev yönetimi bilgisinin gerekliliği eninde sonunda elimize zamk gibi yapışıyor! Üstelik ev ekonomisi denilen temel hamaratlık becerilerinin aynı zamanda ekolojik olarak da en akıllı seçenekleri içerdiği ortaya çıktı. Nasıl mı?
Tasarruf zorunlu!
Evlerimizdeki elektrikli araç – gereçleri kullanmadığımız zamanlarda prizden çıkartmakla veya tamamen söndürmekle hem atmosfere binlerce ton karbon dioksit salmamış oluyor, hem de elektrik faturamızı hafifletiyoruz. Alışveriş yaparken paket ve ambalaj kullanımının olmadığı (örneğin açık veya toptan ürün satışı yapan yerlerden) veya daha az olduğu ürünlerin seçimiyle ürettiğimiz çöpü yılda ortalama % 10 azaltma ve ambalaj üretim aşamasında 545 kilo karbon salımından sakınma şansına sahibiz.
Ampul tercihimizi enerji tasarrufu sağlayanlar yönünde yaptığımızda yılda yüzde 60 daha az enerji harcadığımız gibi faturalarımıza da olumlu yansıyor. Evlerimizde su kullanımında da basit önlemler alarak gittikçe azalan tatlı su kaynaklarımızın korunmasını sağlayabilir ve daha az ödeyebiliriz. Sifonu her çektiğimizde 18 litre yerine 6 litre harcayan bir tuvalete geçtiğimizde sifon suyu bütçemiz % 70 karda olacak ve genel evsel su tüketimimiz % 30 civarında azalacak. Aynı şekilde duş başlıklarını yüksek performans modellerle değiştirerek dakikada sadece 1 – 1,5 gram su kullanmak mümkün.
Kompost şart!
Evsel atıkların önemli bir kısmını oluşturan organik mutfak atıklarının kompost gibi doğaya tekrar kazandırma yöntemleriyle önlenmesi de önemli ekonomik faydalar üretir. Kompost yapmak hem zararlı metan gazı emisyonlarından kaçınmayı sağlar, hem de katı atık dağlarının oluşmasından ötürü kazanç temin eder. TUİK (Türkiye İstatistik Kurumu) 2010 verilerine göre, Türkiye’deki üçbine yakın belediyenin neredeyse tamamı katı atık bertaraf etme hizmeti verebiliyor. Bu belediyeler tarafından aynı yıl, ülke çapında toplam 25,3 milyon tona yakın atık toplanmış. Bunun yüzde 54’ü düzenli depolama alanlarına götürülmüş, yüzde 43,5’i ise çöplük sahalarına işlenmeden yığılmış. Bu çöplerin sadece yüzde 1’den azı (194 bin ton) kompost tesislerine kazandırılmış.
Ülkemizde günlük kişi başı ortalama atık miktarı yaklaşık 1,2 kilo; bunun yarısının organik atık olduğunu varsayarsak, yılda çöp dağlarına giden 5,5 milyon ton atığın kompost yapılabilecek içerikten oluştuğunu söyleyebiliriz. Bir tonluk atığın çöplük sahalara götürülmesi ortalama olarak 70 liralık bir bertaraf maliyeti içeriyor, bu da yılda 385 milyon liralık bir toplam maliyet demek. Yani organik atıklarımızı kompost olarak dönüştürmek bir bu kadarlık harcamanın tasarrufu olabilir. Bir yandan da doğanın, toprağın sağlığı için en iyisi.
Aynı Kökten Geliyorlar!
Unutmamak gerekir ki, hem ekonomi hem de ekoloji sözcüğü Yunancada ev anlamına gelen ‘oikia’ kökünü taşıyor. Yani ikisi birbiriyle doğrudan ilişkili. Ekonomi tanımı, kökü itibariyle haneye gerekli kaynak ayrımının yapılmasıyla akılcıl yönetim için; ekoloji ise ekonomik faaliyetlere taban oluşturan doğal kaynakları, ham maddeleri de kapsayan doğal sistemleri ve düzeni anlamak için çalışır. Gelelim her ikisini de kucaklayan ekolojik ekonomiye. Burada ekolojik ilkeleri esas alan bir ekonomi anlayışı benimsenir; ekonomik çıktı, ürün, maddeleri (metaları) sağlayan hassas ekosistemleri ve ekolojik süreçleri tahrip etmeyen, ekonomik ‘büyüme’ yerine küçülme, kompaktlaşma, yerelleşme formülleri arayan bir disiplindir. Bunun için var olan ekolojik, sosyal ve ekonomik sistemler arasındaki ilişkileri iyi anlamak ve hem doğa hem insan refahı açısından bunları dönüştürmek önem taşır.
‘Gezi’ bir milat!
Ekolojik ekonomi aynı zamanda doğa üzerinde etkileri olan kararların alınması sürecinde, ilgili sosyal paydaşları bir araya getiren tartışma ve fikir alışverişine imkan tanır ve bu etkileri değerlendirirken sosyal, ekolojik ve ekonomik boyutlarını aynı ağırlıkta tartmayı savunur. Türkiye’nin birçok anlamda kaderini değiştiren Gezi Olayları aslında bu anlamda sadece bir demokratikleşme süreci değil, aynı zamanda ekolojik ekonomi arayışının başlangıcı sayılabilir.
Makul bir ev bütçesinin temini, doğayla dost alternatifleri benimsemekte yatıyor. Küresel çapta yaşanan ekonomik krizlerin hüküm sürdüğü bu dönemde, ev ekonomisi kültürünü tekrar canlandırmanın belki de tam zamanı.
Evimizi mikro bir canlı sistem veya minik bir dünya olarak düşünürsek aldığımız kararlar, yaptığımız tercihlerin önemi belki daha çarpıcı olabilir. Çeşitli ruhani düşünce akımlarının vurguladığı ‘içerisi neyse dışarısı odur’ ya da ‘mikro ölçek neyse makro ölçek odur’ savunusu evlerimiz için de geçerli: Ekolojik ev ekonomisi yeryüzü ekonomisine katkı koyar.