Doğu Ekspresi Gönül Treni

“Orda bir köy var uzakta / O köy bizim köyümüzdür / Gitmesek de görmesek de / O köy bizim köyümüzdür”demedik, o köyü görmek için yollara düştük. Türkiye’nin birçok farklı illerinden ilçelerinden yola koyulup Ankara’da buluştuk. Doğu Ekspresi son yıllarda moda olduğu için değil Kars’ta köyü görmek yardımlar götürmek için toplandık. İnter Turkey’in bu etkinliğine katılmak için günlerdir bir heyecan içindeydim. Bende yola koyuldum…

Hızlı trene güneşli bir sabah Pendik’ten binip 4 saatlik bir yolculuktan sonra tarihi Ankara Gar’ına indiğimde tarih 16.03.2018 saat 13.00’ü gösteriyordu. Garın önünde biraz dolaşırken tam karşımda bir panoda gencecik insanların gülümseyen fotoğraflarını gördüm hüzünlendim. Malum saldırıda hayatını kaybeden bu ülkenin gençleriydiler onlar. Biraz sonra Kızılay ve Ulus’ta biraz dolaşıp tekrar gar önüne geldim. Ülkemizin dört bir yanından gençler güzel bir etkinlik için toplanmaya başlıyorlardı sırt çantaları ve bavulları ile. Hemen karşımızda ki Gençlik Parkı’nda bir çay bahçesinde toplanılacağı söylendi oraya doğru geçtik.

Biraz yorgunluk giderme çay sohbet ve bilgilendirme yapıldı. ‘Orda Bir Köy Var Uzakta’ şiirinin tamamı enstrümanlar ile prova edildi. Tarihi garın önünde bu şarkı hep birlikte söylenecekti. Dağınık olarak gidip viyolonsel çalan arkadaşın işareti ile farklı yerlerden yavaş toplanıp enstrümanın çalmasıyla hep bir ağızdan ‘Orda bir köy var uzakta’yı coşkuyla söyledik. Öyle güzel bir atmosfer oluştu ki çevreden de insanlar merakla bizleri izlemeye başladılar alkışladılar.

Hemen ardından Doğu Ekspresi’nin hareket yeri olan Irmak İstasyonu’na TCDD’nin otobüsleriyle ulaştık. Valizler çantalar elbirliği ile vagonlara yerleştirildi. Bizlere iki vagon ayrılmıştı. 120 kişi varız toplamda çoğu birbirini tanımıyor bile amaç güzel olunca sohbet ve kaynaşmakta kolay oluyor. Herkesin yüzü gülüyor.

Nihayet trenimiz 20.00 gibi hareket etti. 15-20 dakika sessizlikten sonra önümüzdeki vagondan müzik sesleri şarkı türkü sesleri gelmeye başladı. Meraktan o vagona geçtim. ‘Erik dalı gevrektir’den başlayan bilumum eğlenceli türküler, horonlar, halaylar peş peşe geldi. Trenin o durumu görülmeye değerdi. Belki de Doğu Ekspresi böyle bir eğlenceyi, şamatayı ilk defa yaşamıştır. Saat akşam 9’a doğru gençlerin evlerinden getirdiği ikramlar başladı. Börekler çörekler neler getirmişler neler. Su ısıtıcılar da gelmiş tabi ki. Su ısıtılıp gelsin çaylar kahveler. Ardından yine şarkılar türküler… Ben şahsen ilk defa bu kadar renkli eğlenceli sazlı, sözlü, ikramlı bir yolculuğa katılmış oluyorum, mutluyum neşeliyim.

Geceye doğru trenimiz Anadolu’ya doğru yol alırken yeniden müzik yeniden şarkılar başladı. Bu sefer viyolonsel klavye ve büyük bir koro eşlik ediyor şarkılarımıza. Yeni Türkü’den Ahmet Kaya şarkılarına kadar. Ama en çok ‘Yazdığımı yeniden yazamam, sözlerimi geri alamam’, ‘Telli telli’ ve daha birçok şarkıya türküye solo ve koro eşlik ediyoruz. Aramızda ne güzel sesler varmış meğer. Diğer vagon ayrı bir hava orda da cihazdan şarkılar türküler çalınıyor, oyunlar oynanıyor. Meraktan her ikisini de ziyaret ediyoruz. Diğer kompartımandan gelen yolcularda merak ve şaşkınlıkla bizleri izliyorlar. Gece boyunca Anadolu’muzun içlerine doğru yol alıyoruz.

Ertesi sabah gün ışımış pencerelerden vuran güneş gözlerimizi kamaştırıyor uyanıyoruz… Sivas’ı geçmişiz çoktan, Yıldızeli İstasyonu’na vardık 10 dakika kadar mola verdik çoğumuz indi. Resimler çekiliyor, çeşmeden su içiyoruz. İstasyonlarda bakkal büfe gibi yerlerde var. İstasyon binaları muhteşem.
Tren hareket etti, uzun bir ırmak boyunca ilerliyoruz. Daha sonra ilginç bir kanyon görüyoruz sık sık tünellere giriyoruz çıkıyoruz. Anadolu’muzun güzel coğrafyasını seyre doyum olmuyor.

Vagonumuz da yeniden viyolonsel ve klavye ile şarkılar türküler başladı. Yolculuk hali güzel, yol almak güzel, pencereden güzel yurdumuzun coğrafyasını izlemek güzel, her iki taraftan da çok güzel manzaralar var ara ara. Bir o tarafa, bir bu tarafa bakmaktan kendini alamıyor insan. Her iki taraf da dağların başı karlı, bulutlu, dumanlı. Aklımdan karlı dağlar dumanlı dağlar ile ilgili türküler geçiyor.

“Karlı dağlar karanlığın bastımı / Kahpe felek ayrılığın vaktimi
Aşam dedim aşamadım dağları dumanlı dağları / Param yoktu satın alam yolları karlı dağları.”

Erzincan’a vardık dumanlı dağlar. İstasyonda 15 dakika mola veriliyor. Yine çeşmeden bir su içip elimizi yüzümüzü yıkıyoruz. Tren yolculuğu çok keyifli yormuyor, kalkıp dolaşıyorsun. Restoran kısmında çay kahve içiyorsun. Yol boyunca pencereden gördüğün müthiş Anadolu doğası için bile değer bu uzun yolculuk. 17 Mart 2018 Saat 14.00’da Aşkale İstasyonu’na ulaştık. İstasyon binası bütün güzelliği ile karşımızda. Şapkalı bir Erzurumlu amca valizleri ile yanımızdan geçip trene biniyor. İstasyonda bankta oturan başka bir amca tabakasından tütün sarıyor, trenden inen bizim ekibe merakla bakıyor.

Hareket ediyoruz, Erzurum’dan geçerken tren yollarında yakın evlerden ve tarlalardan çalışanlar trene el sallıyorlar, bizler de karşılık veriyoruz. 18.15’te Sarıkamış’a ulaştık. Etraf çam ağaçları ile kaplı karda var burada. Geçtiğimiz yerlerde pek kar görmemiştik. İstasyonda iniyoruz biraz gezinti ama soğuk hafiften kendini hissettiriyor. Demek ki birde Sarıkamış faciası yıllarındaki o kış kim bilir nasıldı? Dağlara bakınca elbette Sarıkamış şehitleri geliyor insanın aklına. Trenimiz Sarıkamış İstasyonu’ndan hareket ediyor. Kars’a az kalmış hava da karardı. Görevli arkadaşlar uyarıyor herkes çantasını valizini toparlasın diye. Büyük çöp poşetleri dağıtıldı yerlerde kâğıt çöp vs ne varsa poşetlere konuldu her yer tertemiz. Bu davranıştan tren görevlileri çok memnun kalıyorlar teşekkür ediyorlar.

Saat 18.00’e doğru tarihi Kars Garı’na geldik. Yaklaşık 25 saatlik uzun yolculuğumuz bitti. İniyoruz valizler, eşyalar yardımlaşarak boşaltıldı. Valizlerimizde sırt çantalarımızda oyuncaklar, giysiler, botlar ve kırtasiye malzemeleri dolu. Toplam eşyalarımız bir yere yığıldı. Tam bir kamyondan fazla. İstasyona büyük bir kapalı araç geliyor. Eşyalar el birliği ile yükleniyor. Bizler minibüsler ile Kars merkezde Hayal Kafe’de toplanıyoruz. Kafe sahibi bizi çok sıcak karşılıyor. Bayanların çoğunu oradaki öğretmenler, müdürler, kamu görevlileri daha rahat etsinler diye evlerine davet ediyorlar. Kalan bir kısmımız DSİ’nin misafirhanesine gidiyoruz. Kendisi de yer ayarlayanlar var kimse açıkta kalmıyor.

Toplandığımız kafe de çay kahve muhabbet devam ediyor. Aramızdan 5-6 kişi eşyalarını toplandığı anaokuluna gönüllü gidiyorlar. Kırtasiye malzemelerini ayrıştırmak için gece yarısına kadar çalışmışlar sağ olsunlar.

Ertesi sabah güneşle uyanıyoruz. Bizim için ayarlanan minibüsler ile Cumhuriyet İlköğretim Okulu’na ulaşıyoruz. Günlerden Pazar olmasına rağmen çocuklar okula toplanmışlar. Hepsi nasıl neşeli nasıl güler yüzlüler. Etkinlik için trenle gelen ablalardan biri getirdiği malzemeler ile yüz boyamaya başlıyor. Çocuklar o kadar seviniyor ki sıra oluyorlar.

Diğer gençler okul bahçesine çocuklar ile kısa bir maç yapıyorlar, maça kız çocuklar da katılıyor. Okul bahçesi eğlence yeri adeta. Çocuklar ile türlü oyunlar oynanıyor. Birazdan tören başlayacak bizlere Çanakkale ile ilgili program hazırlamışlar. Öncesinde ben sınıfları dolaşıyorum çocuklar hepimize öğretmenim diyorlar. Bir sınıfa girdim herkes sırasında oturuyor. Bende bir sıraya oturdum. Niyetim çocuklara türkü filan söyletmek. Herkes birbirini işaret ediyor, bu güzel söylüyor diyor. Sonunda koro gibi Çanakkale türküsünü söylediler beraberce.

Dışarıda tören başladı çocuklar sıra olmuş bile. Trenle gelen biz 120 kişide onların ardına sıra olduk. Elleri uzatıp hiza bile yaptık. İstiklal Marşı’nı da söyledik. Sonra çocuklar şiirler okudu, türküler söylediler. Mikrofonları ses düzeni de çok kötü idi. Yazık dedim içimden keşke iyi bir ses sistemleri olsaydı. Törenler bitti sonunda. Sonra bahçede oyunlar, eğlenceler öğlene kadar devam etti. Çocukların anneleri de çoğunlukla oradaydı. Çoğu yaşmaklı ama sohbete uzak durmadılar. Bir ikisi ile biraz konuştuk. Bir teyze torununu getirmiş. Evleri okulun hemen ardındaki kerpiç gibi evlerdi. Bizi davet etti ‘buyurun bir çay koyam, bir ayran verem’ gibi sıcak cümleleri ile. Biz diğer okula geçeceğimiz için teşekkür ettik teyzeye.

Diğer okula ulaştık orası da cıvıl cıvıl gençler bahçede birçok oyunlar oynadılar küçük kardeşler ile. Orada da anneler gelmişti okul kapısı önü öyle kalabalık ki aralarından girdik. Büyükçe bir sınıfta çantalarımızı boşalttık. Sembolik olarak 5-10 öğrenciye botlar ayakkabılar başlıklar oyuncaklar verildi. Sevinçleri görülmeye değerdi. İhtiyaç sahiplerini okul yöneticileri biliyormuş daha sonra onlar dağıtacakmış. Yardımların bir kısmı da araçlar ile diğer yatılı bölge okullarına gönderildi. Orada ki öğrenciler daha mağdurmuş. Bir abla kapıda bize anlattı, kar çok olunca anneler hafta sonu çocuklarını almaya gidemezlermiş, yollar kapalı olurmuş. ‘Asıl yardımlar oraya olsun’ dedi.

Bir iki saat sonra oradan da ayrıldık dağıtımlar bitmişti. Çok güzel duygular ile ilk toplandığımız kafeye geldik. Ben biraz Kars merkezde dolaştım, şehri gözlemleyeyim dedim. Yol boyu birçok çay ocağı vardı. Küçük sandalyeler ile kaldırımlara oturmuş Karslılar peş peşe çay içiyor muhabbet ediyorlardı. Anlaşılan çayı çok seviyorlar. Ertesi gün dönüş günü gençler yine farklı yerlere dağılıp gidecekmiş, kimi otostopla, kimi otobüsle, uçakla geldikleri yerlere. Ama çok güzel bir etkinliği geride bırakarak çok farklı duygular ile…

Bir kısım katılımcılarda yine trenle sabah 8’de Kars’tan hareket edecekmiş. Bende otobüs ile Erzurum, Erzincan, Sivas üzeri Tokat’a doğru yol aldım. İnter Turkey’in bu güzel bu anlamlı etkinliğini hiç unutmayacağım. İyi ki bu 120 güzel insanlarla bu uzun yolculuğa çıkmışım. Sizlerde uzaklardaki köylerimize gidin o güzel insanları kısa süreli de olsa tanıyın. O uzak diyarlar bizim hepimizin. Çok teşekkürler İnter Turkey ailesi.

Metin ve fotoğraflar: Rıza Aksoy