Doğru yer doğru zaman doğru insan diye bir kavram vardır. Aristo’dan Lev Tolstoy’a çok sayıda aydın kişi böyle bir kombinasyonun nasıl bir araya gelebileceği hakkında akıl yürütmüşlerdir. Bir yıldır Ağrı ilinin Diyadin ilçesinde yaptığımız çalışmalar doğru yerde, doğru zamanda, doğru insanlarla birlikte olduğumuzu gösterdi.
Burada dört mevsimin ayrı güzelliklerini keşfetmemiz, kayıt altına almamız mümkün oldu. Diyadin’de doğru insan hiç kuşkusuz yönettiği ilçenin doğası, kültürü, ekonomisi ve insanı ile yakından ilgilenen Kaymakam ve Belediye Başkanı Vekili Sayın Alper Balcı’dan başkası değil. İlçeye artı değer katabilecek kişi ve kurumlarla sürekli bağlantı halinde olan Sayın Balcı bizi geçen yıl tanıtım faaliyetleri için davet etti. Burada gerçekleştirdiğimiz tanıtım projelerinin danışmanı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Sayın Sinan Kılıç Hocamız, kendisine “Sizin gibi yerel yöneticiler bulmak zor!” derken tam da o doğru insanı tarif ediyordu…
Bir yıl içinde Diyadin’in tanıtımı için bir internet sayfası, bir film ve bir de gezi rehberi hazırladık. Geçtiğimiz hafta ise Habitat TV için bir belgesel hazırlamak üzere danışman hocamızla ilçede buluştuk. Belgeselin konusu Diyadin tarihinin önemli ögelerinden biri olan mağara evleri idi.
Diyadin’deki mağara evleri henüz bilimsel bir araştırmaya konu edilmiş değil. Zaten biri dışında, bu tarihsel kalıntıların varlığını ilk kez biz duyurmuş oluyoruz. İnsan eliyle oyulmuş olan mağaraların hepsi Hüdavendigan Volkanı’nın 3,5 milyon yıl önce başlayan patlamaları sırasında püskürüp daha sonra yerde katmanlaşan ignimbrit tabakaları içine oyulmuş. Hüdavendigar Volkanı çevredeki diğer volkanlardan (Ağrı, Tendürek, Meydan, Esrük, Süphan ve Nemrut) daha eski ve onların babası sayılır. Diyadin’de şimdilik dört mağara yerleşmesi biliyoruz.
Meya Mağaraları
Bugüne kadar Diyadin’de bilinen birkaç tarihsel kalıntıdan biri de “Meya Antik Kenti” diye anılıyordu. Burası aslında, eski adı Meya olan bugünkü Günbuldu köyünün 1 km kadar batısındaki mağara yerleşimi. Girişleri güneye bakan, insan eliyle oyulmuş mağaralardan en alttakiler aşınan volkanik kaya tabakalarının döküntüleriyle artık iyice dolmuş. Yukarıdan kopup gelen kaya parçalarının bazıları devasa büyüklükte.
Mağara evlerin önündeki düzlük güneye doğru, yukarılarda adı Mamed olan ve buradan itibaren Meya Deresi adını alan akarsuyun vadisine doğru iner. İgnimbrit katmanları üzerinde, deniz seviyesinden yüksekliği 2200 m olan Mağara Tepe’nin çevresinde geniş bir düzlük uzanır. Birkaç farklı katman halindeki kalın ignimbrit tabakalarının önünde geniş basamaklar gelişmiş, bunların gerisindeki kaya yüzeylerine mağara evler oyulmuş. Çok sayıda ve değişik yapıda olan mağaraların barınak, kaya mezarları ve ibadethane gibi işlevlere sahip olduğu anlaşılıyor. Mekânlar arasında geçitler, duvarlarda nişler, pencereler, bacalar ve merdivenler görünüyor. 1982 yılında Atatürk Üniversitesi’nden gelen uzmanlar burada kaya mezarları da saptanmışlar. Ayrıca ignimbrit katmanlarının üzerindeki düzlükte Urartu dönemine ait çanak çömlek parçaları ile iri taş bloklarla örülmüş duvar kalıntıları görmüşler.
Bu tür mağara evlerinin eski dönemlerde baskın ve işgal gibi saldırılardan korunmak için inşa edildikleri düşünülse de, Sinan Hoca bu tür yerleşimlerin belirli bir kültüre ait olabileceği kanısında.
Meya’da, aşağıdaki küçük düzlükte duran iri kaya bloklarının yüzeyine çeşitli haçkar kabartmaları oyulmuş. Bu kaya kütlelerinden biri düzlüğün batısında. Batıya bakan yüzünde, köşeli bir çerçeve içine yerleştirilen haçın kolları eşit uzunlukta ve dışa doğru genişliyor. Sinan Hoca, haçın bu haliyle Malta Haçı’na benzediğini söylüyor. Ona göre, belki de zamanında Meya’ya Akdeniz’in batısındaki adadan bir rahipler heyeti gelmiş olabilir. Bu haçkarın yanındaki çerçevenin içi maalesef tahrip edilmiş. Her iki panonun altında ise yan yana yedi adet artı biçimli sembol oyulmuş. Yine Sinan Hoca, bu toprakların kadim zamanlarından kalan bu sembolün hava, su, ateş ve toprağı temsil ettiğini, Hıristiyanlık inancı erken dönemlerde Anadolu’da yayılırken bu pagan sembolünün adapte edildiğini, zaman içinde bir Ortodoks Hıristiyanlık sembolü haline geldiğini anlatıyor. Daha sonra bu tanrısal sembolün alt kolu biraz uzatılarak Katolik Haçı halini almış.
Daha doğudaki bir başka kaya kütlesinin yine batıya bakan yüzüne, bu kez dairesel çerçeveler içine haçkar motifleri işlenmiş. Ancak bunlar farklı olarak bölgedeki Ermeni kilise ve mezar taşlarında görülen kol uçları kabartılı, bir kaide üzerinde duran haçkarlar. Üstteki büyük olan panonun altına daha sonra üç basamaklı yeni bir kaide işlenerek haçkar geç dönem Ermeni haçkarlarına benzetilmek istenmiş.
Biligan Mağaraları
Eski adı Biligan olan Yukarı Dalören köyünün gerisindeki ignimbrit katmanları içine mağara evleri oyulmuş. Köyün adı 1928 yılı kayıtlarında “Biligan yk.” diye kayıtlı. Köylüler ise buraya Kürtçe aynı anlama gelen “Biligana Jöri” diyorlar. Aşağıdan akan Biligan Deresi batıda Murat Çayı’na karışıyor. Mağara evlerin bulunduğu kayalığın doğusunda deniz seviyesinden yüksekliği 2392 m olan Biligan Tepesi yükseliyor. Bu tepenin eteklerinde Van Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu 2020 yılında bir arkeolojik yerleşim alanı tescil etmiş.
A. R. Özdemir Bilikan adlı bir aşiretin Erzurum Hınıs’ta yaşayan Şafi bir topluluk olduğunu yazıyor. Y. Halaçoğlu ise 1562 yılına ait bir kayıtta Menteşe sancağının Peçin kazasında (Muğla-Beçin) yaşayan “Billik” adlı topluluğun Oğuzların Yıva boyuna mensup olduğunu belirtiyor. Ancak aynı araştırmacı 1540 yılına ait bir başka kayıtta Diyarbakır’da yaşayan Zilan aşiretine bağlı “Belegan” adlı bir topluluğun Ekrâd, yani Kürt olarak geçtiğini belirtiyor. Bilikanların günümüzde Anadolu’nun büyük ve dağınık yaşayan bir aşireti olduğu, Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun birçok yerinde mensupları bulunduğu biliniyor.
Biligan mağaraları geçen yıl Şubat ayında tarafımızdan keşfedildi. Daha sonra Sinan Hoca da burayı ziyaret etti. Ona göre, buradaki mağara evlerin de diğerleri gibi güneye bakıyor olması kış aylarında gün ışığı almakla ilgili olmalı. Dolayısıyla bu evleri kullanmış olan topluluklar yaz aylarında hayvanlarıyla birlikte yaylalara çıkıyorlar. Buradaki mağaralarda 1992 yılına kadar yaşam olduğunun söylenmesi hocanın kanısını doğruluyor. Üst kısımdaki kolay ulaşılabilen mağara evlerden biri ise günümüzde koyun ağılı olarak kullanılıyor.
Kari Mağaraları
Biligan Tepesi’nin kuzeyindeki Burgulu köyünün doğusunda başka bir Mağara Tepesi yükseliyor. Adı nedeniyle dikkat çeken bu tepenin güneye bakan kayalık yamacında geçen yıl yeni bir mağara yerleşmesi daha keşfettik. Buranın Biligan mağara evlerine uzaklığı kuş uçumu 3 km’den az.
Burgulu köyünün eski adı Göran. Y. Halaçoğlu, 1522-1524 yıllarına ait kayıtlarda Güran adlı bir aşiretin Adana sancağında yaşadığını ve Oğuzların Döğer boyundan olduğunu yazıyor. 1536 yılında Birecik sancağında yaşayan Güranlı Ekrâdı ise Oğuzların Kınık boyundan diye kaydedilmiş.
Güneyde akan Bent Deresi vadisine bakan Kari Mağaraları da, bölgedeki diğer mağara evleri gibi hangi dönemden ve kimlerden kaldı bilmiyoruz. Yörede yaşayanlar burada Ermenilerin ve Ezidilerin yaşadığına, ayrıca “Kari” adının burada tek başına yaşayan bir kadından geldiğine inanıyor.
Ulukent Mağaraları
Aşağı Dalören (Biligan) köyünün 3 km kadar kuzeyinde, Murat Çayı’nın diğer yakasında yer alan Ulukent köyünde de mağara evleri var. Köyün arkasında deniz seviyesinden yüksekliği 2185 m olan bir Mağara Tepesi daha bulunuyor. Köyün adı 1901 yılına ait İngiliz askeri haritalarında “Ulukend” diye geçiyor.
Geçen yılki çalışmalarda keşfedilen buradaki mağara evler de diğerleri gibi güneye bakıyor.
Geçen hafta tek tek ziyaret ettiğimiz Diyadin’deki mağara evleri ilçe merkezinin güneybatısında 7×7 km büyüklüğünde bir alan içinde yer alıyor. Kar örtüsü bölgede kış koşullarında yaşamın zorluklarını fazlasıyla gösterdi. Sinan Hoca Anadolu’nun doğusundaki mağara evlerin henüz bilimsel bakımdan ilgi görmediğini, hazırladığımız belgeselin bu farklı yerleşim türüne ilgiyi arttırmasını umut ettiğini söyledi. Biz de, Sırtçantam ekibi olarak Kaymakam ve Belediye Başkanı Vekili Sayın Alper Balcı’nın desteğiyle bilinmeyenleri çok olan Diyadin’deki doğal ve kültürel değerlerin tanıtımı faaliyetlerine devam etmeyi umut ediyoruz.
Diyadin ile ilgili daha detaylı bilgiye; Sinan Kılıç hocam ile birlikte kaleme alıp, fotoğraflarını çekmiş olduğum 160 sayfalık Diyadin Gezi Rehberi kitabından öğrenebilişiniz.
Metin ve fotoğraflar: İsmail Şahinbaş