DERSİM… GÜMÜŞ KAPI

İlk görüşte aşka inanır mısınız?

Evet, ben de.

İnanmazdım!

20 Şubat 2017 Pazartesi, saat: 18.00 de Beşiktaş’ta Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı’nın seminer salonunda, ‘Tunceli Arkeolojik Yüzey Araştırmaları’ konferansına katılana kadar benim için çarpılmak, vurulmak, dağılmak diye bir durum hiç olmamıştı. Arkeolog Mehmet Ali Polat sunumunu sonlandırırken, Munzur Vadisi ile tüm vadiyi dolduran ters lalelerin görselini paylaştığında olanlar oldu. Gözlerimi bu güzellikten alamadığımı, şaşkınlıktan bir an için donduğumu hatırlıyorum. O dakikadan itibaren, Munzur ve çevresini her yönü ile tanımak benim için iflah olmaz bir tutku oldu.

Öyle ya, yerel yöneticiler ‘Tanımakla başlar her şey’ sözü ile hepimizi davet etmiyorlar mıydı?

İşte, gönül yolculuğum böyle başladı.

Bir yandan bölge hakkında bilgiler ediniyor, diğer yandan o güzel coğrafya ve insanıyla buluşmanın yollarını arıyordum. Birkaç teşebbüsümden sonuç alamayınca artık bunun bir düşten ileri gitmeyeceğini hissettim ve vazgeçtim. Ta ki, bir buçuk yıl sonra yine aynı vakıf binasında 29 Ağustos 2018 Çarşamba günü başlayacak ‘Dersim’de Kültür, Kimlik ve Alevilik’ adını alan seminer dizisinin duyurusunu alana dek. Konuyu, uluslararası tanınırlığı olan ve Dersim’e ait oldukça yoğun çalışması, kitabı ve makalesi bulunan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi akademisyenlerinden Prof. Dr. Şükrü Aslan’dan dinleyecektik.

Salonu dolduran benim gibi ilgililer, sohbet havasında geçen bazen soru-cevaplarla şekillenen toplantıdan oldukça memnunuz. Çay molası sırasında, bazı hanımların hoca ile beraber bölgeye ait kültür turu yaptıklarına kulak misafiri oluyor ve heyecanla ayrıntıları öğrenmeye çalışıyorum. Sanırım şans bu kez kapımda, ertesi gün acenteden bu konuda bilgi alacağımı hemen hafızama kaydediyorum.

Seminerler boyunca, oldukça titizlikle hazırlanmış hepsinde hocanın ve arkadaşlarının büyük emeğini taşıyan kitapları inceliyoruz. ‘Herkesin Bildiği Sır: Dersim’, ‘Pülümür’, ‘Hozat’, ‘Hafızanın Dili’, ‘1940’lı yılların çocukları Dersim’i anlatıyor. İlk okumaya başladığım oldukça hacimli bir derleme olan ‘Herkesin bildiği sır: Dersim’ isimli kitap oluyor. ‘Dersim’i Parantezden Çıkarmak’ ile devam ediyorum sonrasında. Güzel coğrafyanın insanlarının, kimi zaman gözyaşlarına boğulduğum hikâyesini, kitaplardan bazen film ve belgesellerden izlemeye devam ediyorum ( Kitapların telif geliri, ilgili bir vakıf ve sosyal dayanışma için sivil toplum kuruluşlarına gidiyor, bunu sonradan bir TV programında yapılan açıklamadan öğreniyorum). ‘Dersim’in Kayıp Kızları’ belgeseli ilgi ve hüzünle izlediklerimden sadece biri.

Öyle uzaktan seviyorum seni

Elini tutmadan

Yüreğine dokunmadan

Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden

Şu üç günlük sevdalara inat

Serserice değil, adam gibi seviyorum.

Öyle uzaktan seviyorum seni

Kırmadan, dökmeden, parçalamadan

Üzmeden, ağlatmadan

Uzaktan seviyorum seni…

Cemal Süreya bu yalın anlatımı ile edebiyatımızda ‘ikinci yeni’ ve ‘garip’ akımlarının önde gelen ustalarından biri şüphesiz. Dersim coğrafyasında benzer dramı paylaşan, yüzlerce aileden birinin ferdi yalnızca.

1938’de Dersim’in Pülümür ilçesinden ailesi ile zorunlu göç yaşayan ve Bilecik’te hayatına devam eden şair, ‘Sürgün’ şiirinde şöyle sesleniyor;

“Bizi kamyona doldurdular

Tüfekli iki erin nezaretinde

Sonra o iki erle, yük vagonuna doldurdular.

Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar,

Tarih öncesi köpekler havlıyordu.”

Okuduklarım, izlediklerimle adeta tüm hücrelerime yayılan sevdam, 12 Ekim 2018 de üç gün sürecek bir gezi ile son bulacak, kim bilir belki de yeni başlayacak!

Metin ve fotoğraflar: Dilek Mumcu Çağlar

04.11.2018